1 yaşın altındaki
çocuklara verilmemesi gereken gıdalar;
-BAL...İçerebileceği Botulinum toksini bebekte hayatı tehdit eden durumlara neden olabilir!
-YUMURTA...Bebeğimizin bünyesi yumurta gibi bol protein içeren bir gıdadaki proteinleri tanımayabilir ve ciddi allerjik reaksiyonlara neden olabilir. O yüzden yumurtanın SARISI 8.aydan sonra BEYAZI ise 1 yaşından sonra denenebilir!
-İNEK SÜTÜ...İçerdiği proteinler bebeğin vücudu tarafından tanınmayıp ciddi allerjik reaksiyonlara neden olabilir.1 yaşına kadar verilmemelidir. Ancak mayalanmış yoğurdun yapısı sütten farklı olduğu için 6.aydan sonra denenerek verilebilir.
-DENİZ ÜRÜNLERİ...8.aydan sonra küçük miktarda yüzeyde bulunan balıklar (hamsi,palamut,somon) denenebilir. Dip balıkları (kalkan, uskumru) yüksek civa içeriği nedeniyle çocuklara verilmemeli!
-KONSERVE...Ne kadar steril şartlarda hazırlansa da bal gibi Botulinum toksini içerebileceği için önerilmiyor!
-BAZI MEYVE&SEBZELER... Çilek, şeftali, nektar, kivi, kayısı, kiraz, domates, patlıcan, biber yüksek allerji ihtimali nedeniyle 1 yaş önceki çok dikkatli kullanılmalı
Çocuğunuz 5 yaşını geçti ve altını ıslatıyor ise ona kızmayın çünkü yüksek ihtimalle anne babadan kaynaklı bir alt ıslatma sorunu olabilir?? Çünkü alt ıslatma genetik yatkınlık kaynaklı olabiliyor!
Çocuklar 2-3 yaş civarı gündüz idrar tutma, 3-4 yaş civarı gece idrarı tutma yetisi kazanırlar. Gece alt ıslatmaları ikiye ayrılır;
1)Birincil: Çocuk doğduğundan beri ayda en az iki kez yatağını ıslatır
2)İkincil: Çocuk en az 6 aydır kuru olmasına rağmen tekrar altını ıslatmaya başlar
-İKİNCİL ıslatmalarda genellikle bir neden vardır ve ortadan kalkması durumunda alt ıslatma da ortadan kalkacaktır. Çocuğun yaşantısı ile ilgili değişiklikler (ev taşıma, boşanma, yeni kardeş, şiddet) ve hastalıklar (idrar yolu enfeksiyonu, şeker hastalığı) neden olabilir. YANİ ALT ISLATMALARDA MUTLAKA ÖNCELİKLE BİR UZMAN HEKİMİN GÖRMESİ GEREKLİDİR!
-BİRİNCİL: En sık rastlanılan nedendir ve sebebi çoğunlukla genetik yatkınlıktır. Örneğin çocuğun anne ya da babasından birinde çocukken alt ıslatma vardı ise çocuğunda olma olasılığı %50, anne-babanın ikisinde de varsa çocukta %75 oranında görülme olasılığı var!
NELER YAPALIM?
-Günlük sıvı alımı 30ml/kg civarı olmalı, yatmadan 2 saat önce sıvı alımı kısıtlanmalı, akşam yemeğinden sonra çay, kahve, kola, gazlı içecek, tuzlu gıda tüketilmemelidir.
-Kabızlık problemi varsa çözülmeli, düzenli gayta yapması sağlanmalıdır.
-Evde ve okulda düzenli olarak 2-3 saatte bir tuvalete oturmalı ve uygun pozisyonda durması sağlanmalıdır.
-Yatmadan önce ve yattıktan 2 saat sonra uyandırılıp idrar yapması sağlanmalı.
-Ceza gibi bez bağlanmamalı, korkuyor ise gece tuvalete gidiş yolu kolay olmalı gerekirse koridor ışıkları açık tutulmalı.
-Asla kızma, ceza olmamalı
Çocuk 3-4 yaşına gelmiş gündüz idrar kaçırması ya da 5 yaşından sonra gece idrar kaçırması oluyor ise lütfen hekiminize danışın!
Altıncı hastalık herpes virus tip-6 (veya tip7) dediğimiz virüsün çocuklarda ani yüksek ateş ile başlayıp ateşin düşmesiyle döküntülerin ortaya çıkması ile karekterize bir hastalıktır.
Hasta çocuğun öksürmesi, hapşırması ile ortama yayılan damlacıklar hastalığın başkalarına bulaşmasına neden olur. 6ay-3 yaş bebeklerde sıklıkla görülür. Bu yüzden kreş ortamlarında bulaşıcılık sıktır.
Hastalık çocuklarda ani yükselen ateş, halsizlik, huzursuzluk, kusma, iştahsızlık yapabilir. Ateş 38 derece üstüne ani çıktığı için genetik olarak ateşli havaleye yatkın olan çocuklarda ateşli nöbet gözlenebilir. Bu yüzden çocuk ince giydirilmeli, ateş durumunda ılık duş aldırmalı gerekirse ateş düşürücü verilmeli. Bol sıvı almasına lütfen dikkat edin. Ateşli hastalıklarda yeterli sıvı alınmazsa ateşin kolay kolay düşmeyeceğini lütfen unutmayın.
3-5 gün süren ateş sonrası, ateşin düşmesiyle döküntülerin ortaya çıkması bu hastalık için tipiktir. Döküntüler ortalama 3 gün sürer ve iz bırakmadan iyileşir. Bu hastalığa karşı aşı yoktur ve bir kere geçirilmesi ile kalıcı bağışıklık oluşur.
Tedavide antibiyotiklerin yeri yoktur
5 günden uzun süren ateş, ateşli nöbet, ciddi beslenme bozukluğu, şiddetli kusmalar, ciddi öksürük, solunum sıkıntısı, döküntülerin 3 günden uzun sürmesi, bağışıklık sistemi zayıf çocuk olması durumunda mutlaka hekiminize başvurun
Hastalıktan korunmanın tek yolu ateşi ve döküntüsü olan çocuklardan uzak durmaktır. Ateş veya döküntülü dönemde bulaşıcılık sıktır. Yine de hastalığa yakalandıysak bol sıvı alımı, ılık duş aldırma, ateşi düşürmek, istirahat en önemli tedavidir.
Gebelik sürecinde bebeğimiz için her türlü sıkıntılara göğüs geren annelerimiz bebek doğduktan sonra da aynı hassasiyetle yavrularına bakmak ister. Yeni doğan bir bebek annesine daha anne karnında iken bile sıkı bir duygusal bağ ile bağlıdır, annenin sıcaklığını, hareketlerini, nefes alışını, kalp atışlarını hisseder. Bu sıkı duygusal bağ doğduktan sonra da bebeğin annesine güven duyması açısından çok önemlidir. Annenin bebeğe, anne karnında iken ve doğduktan sonraki tutumu bebeğin bütün hayatını etkilemektedir. İşte bu noktada yeni doğmuş bebeğimize vereceğimiz en mükemmel güven duygusu onu emzirmektir. İnsanoğlunun yaratılışından beri tüm dini inanışlarda emzirmenin ne kadar önemli olduğu vurgulanmaktadır
Anne sütünü taklit etmek imkansız
Yaşadığımız son yüzyılda emzirmenin bebek üzerindeki mucizevi etkileri keşfedildikçe dünyadaki bütün sağlık kuruluşları anne sütünün bebek üzerinde ne derece önemli olduğunu vurgulamaktadır ve günümüzde anne sütünü tamamen taklit etmek imkansızdır. Basit bir örnek vermek gerekirse; arı kovanı içindeki kraliçe arının arı sütü ile beslendiği için işçi arılara göre çok daha uzun yaşadığı görülmektedir. İşçi arılar 4-5 hafta yaşarken kraliçe arı 4-5 yıl yaşayabilmektedir.
Anne sütü yenidoğan bebeğimiz için ilk aşıdır
Bebek doğar doğmaz ilk verilen süt kolostrum olarak bilinir ve içinde bebeğin ağzından-tüm barsaklara kadar korunmasını sağlayan bağışıklık sistemi hücrelerini barındırır ve bebeğin tüm hayatı boyunca önemli olacak barsak florasını oluşturur. Yani bebeğimiz daha ilk günden hayatının sonuna kadar sahip olacağı barsak florası onun hayatı boyunca karşılaşacağı mikroplara, hastalıklara karşı bir savunma hattı oluşturur. Ne olursa olsun yeni doğan bir bebek ilk olarak ağızdan 1-2cc de olsa anne sütünü alması bebek için paha biçilmez bir nimettir. Anne sütü öyle bir mucizedir ki mevsimlere göre su içeriği değişir, aşırı yaz sıcaklarında sıvı içeriği bebeğe göre değişir bu nedenle bebeğin ekstradan suya ihtiyacı yoktur. Bebek hasta ise anne sütü içeriğindeki bağışıklık sistemi hücrelerinin içeriği artıp bebeğimizi korumaya çalışır. Bebek erken yani prematür doğduysa anne sütü içeriği minik bebeğimizin ihtiyaçlarına göre şekillenir onun diğer bebeklerin gelişimini yakalayabilmesi için gerekli maddeleri içermeye başlar. Emzirmek sadece bebek için değil anne sağlığı için de çok yararlıdır. Gebelik sonrası annede oluşan fazla kilolara, genital sarkmalara kısacası gebeliğin annede oluşturduğu değişiklikleri gebelik öncesi haline döndürmeye imkan tanır. Emzirmek ayrıca anne-bebek arasındaki ruhsal sakinliğe, güvene, huzura imkan tanır. Emzirilen bebeklerin hayatları boyunca daha az hastalandığı birçok çalışmayla gösterildiği gibi bu çocukların ruhsal açıdan daha iyi karakterli bir yaşam sürdükleri bilinmektedir.
Neden anne sütü?
Faydalarını sayarak bitiremediğimiz anne sütünün kabaca yararlarından söz etmek gerekirse;
–Emzirmek anne-bebek arasındaki bağı güçlendirir.
-Emziren anne ruhsal açıdan daha mutludur, kendini tam bir anne olarak görmesini sağlar.
–Anne sütü bedavadır, doğaldır, her daim tazedir, hemen kullanıma hazırdır, her yerde vermeye imkan tanır.
-Emziren anne daha kolay kilo verir, gebelik sonrası rahim eski haline döner, kanama riski , kemik erimesi riski (osteoporoz), meme-rahim-yumurtalık kanseri olma riski azalmıştır.
-Emzirilen bebeklerin nöro-motor gelişimleri daha iyidir, okul yaşamlarında daha başarılıdır, IQ ları emzirilmeyen bebeklere göre daha yüksektir.
-Annelerin temiz su bulmaya ihtiyaçları yoktur. Ayrıca biberon, mama masrafı olmaz.
–Anne sütü alan bebeklerin gaz-sindirim problemleri olmaz, kabızlık problemi yaşamazlar.
-Emzirilen bebeklerde allerjik hastalıklar, cilt hastalıkları, ishal, idrar yolu enfeksiyonu , göz enfeksiyonu , diş enfeksiyonu olma sıklığı önemli ölçüde azalmıştır.
-Emzirilen bebeklerde hayatlarının geri kalanında obezite riski azalmıştır.
–Prematüre bebeklerin ihtiyaçlarına yönelik anne sütü içeriği değişip bebeğin ihtiyacı olan maddeleri almasına imkan sağlar.
-Anne sütü kanserden korur! Bebekte hastalık varsa süt içeriği değişip bebeğin hastalıkla savaşmasını sağlar!!!
-Anne sütü ile beslenen çocuk daha iyi kariyer yapar daha iyi ve mutlu bir evlilik yaptığı araştırmalarda gösterilmiştir!!!
Antibiyotiklerin ilk olarak 1927 de Sir Alexander Fleming tarafından keşfiyle insanlık tarihinde, günümüzde basit enfeksiyonlar dediğimiz hastalıklardan milyonlarca insanın ölümü giderek azalmış ve yıllar içinde yeni antibiyotikler keşfedilerek mikroplara karşı insanoğlu ezici bir üstünlük sağlamış ve ciddi bir darbe indirmiştir. Ancak bu zafer sarhoşluğu insanoğlunu rehavete düşürüp mikroplara karşı kullandığı yanlış ve gereksiz antibiyotik kullanımı ile mikropların bize karşı zafer kazanması artık an meselesi. Çünkü biz elimizdeki silah bilgilerini çok zeki olan mikroplara her defasında göstererek onların bu silahlara karşı önlem almalarına imkan tanıdık.
Antibiyotiklere karşı son zamanlarda ciddi direnç gelişimi var. Peki direnç ne demektir?
Daha önce bir bakteri çeşidini öldüren antibiyotik çeşidinin artık o bakteriyi öldürmemesidir. Neden ölmüyor? Bakteriler mikroskopla görülebilecek canlılar ancak son derece zekiler ve üstelik baya paylaşımcılar. Bakteri kendisine gönderilen antibiyotiği inceler, kendisine nerden, nasıl zarar vermeye çalıştığını keşfedip öğrenir ve bunu kendi türü ve diğer türdeki bakterilerle de paylaşarak o antibiyotiğin bütün özelliklerini cümle aleme deşifre eder. Böylece o antibiyotik artık işe yaramaz bir silah halini almış olur. İlk bulunan antibiyotik “Penisilin”dir ve şu an dünyada mikropların çoğuna etkisizdir.
Şimdi çoğumuzun aklına yeni antibiyotikler yok mu? sorusu geliyor.
Evet yeni antibiyotikler de keşfedildi ancak bakterilerin, antibiyotiklerin özelliklerini öğrenme hızı bizim yeni antibiyotik keşfetme hızından daha yüksek. Yani şu an dünyada her yıl milyonlarca insan tüm antibiyotiklere dirençli mikroplar nedeniyle ölüyor bu sayı her geçen yıl artıyor ve yakın zamanda ciddi önlem alınmazsa antibiyotiklerin keşfedilmediği dönemlere döneceğiz.
Gereksiz ve yanlış antibiyotik kullanımı nedir?
Antibiyotikler doktor önerisiyle kullanılabilecek ilaçlardır. Boğaz ağrısı, grip , nezle vs gibi virüslere bağlı enfeksiyonlara antibiyotikler etkisizdir ve tedavide yerleri asla yoktur. Ateş düşürmek için antibiyotik kullanılmaz. Doktorunuz antibiyotik tedavisini uygun gördüyse önerdiği dozda ve sürede kullanmak gerekir. Çoğumuz 1 hafta kullanılması gereken bir antibiyotiği, 2.gün iyi hissediyoruz diye keseriz ancak bu son derece yanlıştır. Çünkü o mikrobun tamamen ortadan kalkıp, etkisiz hale gelmesi 1 hafta sürer ve tedavi kısa kesilince mikrop ancak zayıflamış olur ve bir dahaki gelişi daha çetin olabilmektedir. Bazen de aileler kendi aralarında birbirlerine antibiyotik vererek deyim yerindeyse leblebi misali kullanmaktadır. Bu da vücudumuzda bulunan faydalı mikropların ölümüne, yerlerine daha kötü mikropların yerleşmesine neden olup aynı zamanda da gereksiz yere antibiyotik silahımızda ilgili detay vermemize neden olmaktadır. Siz hiç savaşmadan önce düşmanlarına silah sırlarını , savaşma taktiklerini gösteren-öğreten bir ülke gördünüz mü? Bu duruma Ülkemizden bir örnek göstermek gerekirse antibiyotik kullanım oranının yüksek olduğu bir ilde, antibiyotik direncinin daha yüksek olduğunu görmek mümkün. Örneğin basit bir idrar yolu enfeksiyonunu şurup-hap tedavisi ile tedavi etmek mümkünken, artık bu illerde damardan (daha yeni olan) antibiyotik vermek gerekiyor. Çünkü bu iller yüksek oranda antibiyotik kullanılarak, artık bu bölgedeki mikroplarda direnç gelişimi gözlenmektedir. Üstelik zamanla bu bölgedekilerin başka şehirlere, ülkelere seyahati ile bu mikroplar dünyanın dört bir yanına taşınmaktadır.
Dikkat: Antibiyotikler tedavi etmiyor!
Selülit gibi basit dediğimiz bir hastalığa ağızdan ve krem antibiyotikler yeterli iken, artık günümüzde çoğu antibiyotiğe dirençli mikroplar görebilmekteyiz ve basit dediğimiz bir selülit ciddi bacak enfeksiyonlarına, bacak kaybına hatta ölümlere neden olabilmektedir. Antibiyotik kullanım oranının düşük-yüksek olduğu yerlerde çalışan bir hekim olarak bu durumun gerçekliğini görmekteyim ve gerçekten tüm antibiyotiklere dirençli mikroplara şahit olmak ürkütücü bir durum. Bu noktada hastalara ve hekimlere büyük iş düşüyor. Çünkü gerçekten durum artık çok ciddi! Aileler mutlaka çocuklarına ve kendilerine önerilen aşıları yapmalı, hijyen şartlarına dikkat etmeli, doktoru önermedikçe asla antibiyotik kullanmamalı, antibiyotik verildiyse denilen dozda ve sürede kullanmalı. En azından çocuklarımız için sağlıklı bir gelecek bırakmak istiyorsak bu konuda ciddi hassasiyet göstermemiz gerekiyor.
Bebeklerde aşılama nasıl yapılır? Bebek aşıları ücretli mi? Bebek aşıları zararlı mı? Bebek aşılarının yan etkileri nelerdir? Bebek aşıları ateş yapar mı? Aşıların içinde bulunan civa otizme neden oluyor mu? Bebek hastayken aşı yapılır mı? Devlet tarafından karşılanan aşılar nelerdir? Devlet hangi aşıları karşılamıyor? Devletin karşılamadığı özel aşıları yaptırmak gerekir mi?
Bu yazımızda devletin karşıladığı ve karşılamadığı bebek aşıları hakkında detaylı bir şekilde yer verdik. Devlet hastanesinde bebek aşısı yaptırmak isteyenler için devletin bebeklere yaptığı ücretsiz aşıları yazımızda bulabilirsiniz.
Aşılar yüzyıllardır insanlık tarihinde görülen ölümcül hastalıklara karşı geliştirilen kişilerin ve dolayısıyla toplumun korunmasını sağlayan en önemli silahlardır. Tarihte milyonlarca insanın sakat kalmasına ve ölümlerine yol açan hastalıklar aşılar sayesinde ciddi ölçüde azalmış bazı hastalıklar ise tamamen ortadan kaldırılmıştır. Dünya nüfusunu ciddi anlamda etkileyen bu hastalıklara karşı bilim adamları çareler aramış ve bunun sonucunda aşılar keşfedilmiştir.
Aşılar, zayıflatılmış mikropların vücut tarafından tanınması ve asıl mikropla karşılaşınca onlara karşı güçlü bağışıklık yanıt oluşturarak onların ortadan kaldırılması prensibine dayanır. Başka bir deyişle vücudumuz asıl mikropla karşılaşmadan önce Aşı sayesinde nasıl savaşacağını öğrenmektedir. Bir örnek vermek gerekirse; azılı bir düşmanla savaşmadan önce askerlere her türlü eğitimin, savaş taktiklerinin öğretilmesi, askerlerin daha etkin savaşabilmelerini sağlamaktadır. Bu anlamda bebeklerimize , çocuklarımıza azılı düşman olan mikrop ve virüslere karşı onların savunma sistemi hücrelerini eğitmek ancak aşı ile mümkündür. Aşı ile bağışıklık sistemi hücreleri azılı düşman mikrop ve virüslerin zayıf hallerini önceden görüp ona göre hazırlık yapıp bunu hafızalarına kötü günler için kaydeder ve bu eğitimi almak her bebeğin-çocuğun hakkıdır.
Ülkemizde Sağlık Bakanlığımız tarafından birçok elim hastalığa karşı uygulanan aşılar sayesinde bebek-çocuk ölümleri, sakatlıkları önemli ölçüde azaltılmıştır. 20 yıl öncesine kadar her gün polikliniklere bu hastalıklara yakalanıp sakatlanmalara , ölümlere neden olan bu durum günümüzde Aşılar sayesinde önemli ölçüde azalmış nerdeyse bu hastalıkların görülmez hale gelmesine vesile olmuştur. Genç bir hekim olarak hocalarımızdan sıklıkla duyduğumuz çocuk felci, meningokok, kızamık, kızamıkçık, difteri , tetanoz, zatürre (influenza, pnömokok) gibi elim hastalıkları biz artık görmez hale geldik. Hatta birçok yeni hekim arkadaşımız Meningokok, kızamık hastalığını hiç görmemektedir. Bunun yegane sebebi çocuklarımızın bağışıklık sistemleri aşılar sayesinde bu hastalıklara karşı artık tecrübeli hale gelmesinden kaynaklanmaktadır.
Bebek ve çocuklar için aşı takvim: Hangi aşı ne zaman yapılır?
Sağlık bakanlığımızın rutin aşı takviminde ve ödeme kapsamında bulunan Hepatit A-B, BCG (tüberküloz, Karma Aşı(Difteri, Tetanoz, Boğmaca, H.influenza, Polio), Pnömokok, KKK(Kızamık, Kızamıkçık, Kabakulak), Suçiçeği aşıları şeklindedir.
Bir de bakanlık tarafından yapılması önerilen ancak ödeme kapsamında olmayan aşılar; Rotavirüs, Meningekok, İnfluenza(grip), HPV aşısı bulunmaktadır. Bu aşılardan Rotavirüs aşısı hayatı tehtid eden ciddi ishallere neden olan Rotavirüs ishallerini engellemek için önerilmektedir. Rotavirüs aşısı zayıflatılmış canlı virüs içermektedir. Meningekok aşısı Meningokok Menenjiti dediğimiz sakatlıklara ve ölümlere neden olan hastalığa karşı geliştirilmiştir. Rotavirüs aşısı gibi canlı zayıflatılmış mikrobu içermektedir. Grip aşısı riskli olan insanlarda özellikle akciğer, kalp enfeksiyonlarına neden olarak hayatı tehtid etmektedir ve zayıflatılmış canlı mikrobu içermektedir. HPV aşısı Human Papilloma Virüs dediğimiz mikrobun özellikle kadınlarda rahim ağzı,vajinal, vulvar, anal ve boğaz kanserlerine , erkeklerde siğil ve boğaz, penis kanserlerine karşı geliştirilmiş bir aşıdır. HPV aşısı mikrobun kendisini içermez, virüse benzer protein partüküllerini içerir.
Aşıların içinde civa var mı? İçinde civa olan aşılar zararlı mı?
Gelelim bebek aşılarının içeriği konusunda merak edilenlere… Özel aşılarla ilgili birçok aileyi tereddütte bırakan noktalardan biri Adjuvan (civa, aliminyum vs) maddeleri ve aşıları üretmede kullanılan Jelatin içeriklerine karşıdır. Adjuvan dediğimiz maddeler aşının bağışıklık sistemini güçlü uyarabilmesi için yardımcı maddelerdir ve aşı içeriğindeki miktarları yediğimiz balık, sebze ve meyvelerden daha az miktardadır. Yediğimiz bir porsiyon balıkta bile tüm aşılardan daha fazla miktarda civa olabilmektedir. Yapılan birçok çalışmada civalı aşı ve civasız aşılar kullanılmış ve ikisi arasında ileriki dönemlerde Otizm sıklığı ile ilgili bir fark görülmemiştir.
ÖNCELİKLE ŞUNU DEMELİYİZ Kİ ARTIK ÜLKEMİZE GELEN AŞILARIN NERDEYSE TAMAMINDA DOMUZ JELATİNİ YOKTUR!!!
Jelatin aşı içeriğinde bulunan mikropların üretilmesi için kullanılan bir beslenme ortamıdır. Tepkilere en çok neden olan domuz jelatinidir. Bu konuda Diyanet’in net fikri olmasına ve Bakanlık tarafından da içerikle ilgili onay olmasına rağmen bazı ailelerin tereddütleri devam etmektedir. Müslüman ülkelerin hassasiyetleri doğrultusunda aşı firmalarının çoğu aşı içeriğindeki domuz jelatini yerine sığır jelatini kullanmaya başlamış hatta ülkemizde de bakanlığımız tarafından milli aşı ile ilgili çalışmalar devam etmektedir. Mevcut durum itibari le Diyanet’in bazı aşı içeriklerinde, tıbben şifa amaçlı kullanıldığı için dinen sakınca olmayacağını söylemesine rağmen bazı kesimlerce hala tereddüt konusudur.
Dinimiz sağlık ve şifa gibi konularda makul ölçülerde bu gibi durumlara ruhsat vermektedir. Örneğin probiyotik olarak kullandığımız kefirin içinde hatta yediğimiz meyvelerin bazılarında sindirim esnasında çok düşük miktarlarda alkol oluşabilmektedir. Ancak dinen sağlık ve fayda sağladığı için miktar olarak ihmal edilecek düzeyde olan bu duruma müsaade etmektedir. Bu konuda aşı firmaları müslüman ülkelerin hassasiyetlerine göre aşı içeriklerini düzenlemekte ve ülkemizde de Bakanlığımız milli aşı üretmek konusunda çalışmaktadır. Aşı yan etkilerini azaltmak ve bu gibi konularda tereddütlerin azalması için bilim insanları teknoloji geliştikçe aşıların daha da mükemmel hale getirilmesi için uğraşmaktadır.
Başka diğer bir konu da Sağlık Bakanlığı ödeme kapsamında olmayan aşılara gerek olmadığı düşüncesi gelmektedir. Ancak devletlerin bir aşıyı rutin aşı takvimine ekleyebilmesi için uzun süreli çalışmalar gerekmektedir ve toplumda görülme sıklığı göz önüne alınarak uygulanmaktadır. Her ülkenin aşı takvimi sık görülen hastalıklara karşı değişebilmektedir. Örneğin meningekokun sık görüldüğü ülkelere göç ya da seyahat eden kişilere meningekok aşısı zorunlu hale getirilmiştir. Ülkemizde son dönemlerde artış görülen rotavirüs, meningekok hastalıkları için yapılan özel aşıların rutin aşı takvimine alınabilmesi için Sağlık Bakanlığı tarafından çalışmalar hala devam etmektedir. Özel aşılar imkanı olan aileler tarafından yapılmakta ancak maddi imkanı yetersiz ailelerde yapılamadığı için bu bir sosyal sorun haline gelmektedir. Ülkemizde Batı-Doğu bölgeleri arasında bile rotavirüs, meningekok hastalıkları görülme sıklığı Aşılama oranlarından dolayı farklılık göstermektedir. Sosyoekonomik düzeyi düşük olan özellikle de bir hanede çok kişinin yaşadığı doğu toplumlarında bu hastalıkların görülme sıklığı ciddi düzeyde artmış görünmekte ve bu durum diğer bebek-çocuk sağlığını da etkilemektedir. Batı ve Doğuda çalışmış bir hekim olarak doğuda rotavirüs ve meningokok hastalıklarının sıklığının fazla olduğunu görmek ve bu hastalıkların bebek-çocuk hayatını ciddi ölçüde tehdit ettiğine şahit olmak biz hekimleri üzmekte ve çaresiz bırakmaktadır. Maalesef bu konuda tek temennimiz Sağlık Bakanlığı’mızın bu aşıları en yakın zamanda rutin bebek aşıları takvimi dahiline eklemesi ya da imkanı olmayan dar gelirli ailelere bu konuda destek verilmesini sağlayabilmesi şeklindedir. Sağlık Bakanlığı‘mızın Aşılama konusundaki hassas, üstün ve özverili çalışmalarını yakından izlemekteyim. Bir hekim olarak insanımızı da bu konuda bilinçlendirmeye ve son bebek aşılanana dek devam edeceğim.
Allerji ve astım dünyada sıklığı giderek artan kronik hastalıkların başında geliyor. Havamız giderek daha fazla kirleniyor, yediğimiz sebze-meyveler giderek organik yapısını kaybediyor, giydiğimiz elbiselerin pamuk yapısında kullanılan tarımsal&kimyasal ilaçlar, sigara içilen, rutubetli, kömür sobalı evler cabası... Gereksiz yere kullanılan ateş düşürücülerin bile artık astım ve allerjiyi tetikleyebileceği biliniyor.
ALLERJİ ve ASTIMA İYİ GELEN GIDALAR?
-QUERCETİN... Maddesi allerjide görülen histaminin etkisini azaltır. Soğan, brokoli, elma, biber, çilek, hurma, maydanozda bulunur.
-A-C-P VİTAMİNİ...Portakal, mandalina, kivi, çilek C vitamininden zengindir. Havuç, yumurta (özellikle bıldırcın (2 yaş sonrası) ) A vitamininden zengindir. Muz, elma P vitamininden zengindir.
-D-VİTAMİNİ...En önemli kaynağı Güneşlenmek! Yaz&Kış mutlaka güneşlenmek gerekiyor. Kışın yeterince güneşi göremiyor isek takviye almak gerekebilir.
-E VİTAMİNİ... Yeşil yapraklı sebzeler, fındık, cevizde bulunur.
-KEFİR, YOĞURT, TURŞU... Bağırsak sağlığımız iyi ise hastalıkların görülme sıklığı azalıyor
-OMEGA 3&6...Ton balığı, somon, alabalık, tereyağı, zeytinyağı, keten tohumu...
-SELENYUM...Tavuk,bıldırcın, deniz ürünleri, et, sarımsak, soğan, kırmızı biber, mantar, . Bu gıdalar anne daha gebe iken tüketilmeli!
-DİĞER...Tam tahıllı gıdalar, patates, biberiye, yeşil çay, ısırgan otu, okaliptus, zerdeçal, keçiboynuzu özü&pekmezi allerjiye iyi gelen diğer gıdalardan.
UZAK DURULMASI GEREKEN GIDALAR!
ÇİKOLATA, KAKAO İÇEREN GIDALAR
ASİTLİ VE HAZIR İÇECEKLER
ÇAY, KAHVE
CİPS, KIZARTMALAR
KETÇAP, MAYONEZ, HAMBURGER, PİZZA, LAHMACUN
SUCUK, SOSİS, PASTIRMA, ÇİĞ KÖFTE
Ateş, çoğu ailede çocuğun nöbet geçireceği endişesiyle acil servislere başvurunun en sık nedenidir. Ateş, koltuk altından vücut sıcaklığının 37.8-38 derece üstü olmasıdır.
Ateşli havale beyin gelişimi tam olgunlaşmamış 6ay-6yaş arası çocuklarda %2-5 oranında görülür. En sık 14-18 ay arası görülür. Burda önemli olan nokta nöbetin basit mi komplike mi olduğudur.
Nöbete eğer ateş eşlik ediyor, 15 dakikadan kısa sürüyor, tüm vücutta kasılma-gevşeme, gözlerde kayma oluyor ise ve 24 saatte 1 kez olduysa buna basit nöbet diyoruz. Basit nöbetler çocuğun beynine zarar vermez.
Komplike nöbetler ise daha düşük ateşte (37-38), 15 dakikadan uzun süren, gün içinde tekrarlayan ve çocukta sadece belli bir bölgede(tek kol,tek bacak vb)kasılma-gevşeme olması durumudur. 6 ay altı bebeklerdeki nöbetler komplike olarak değerlendirilmelidir
Birinci derece yakınlarda ateşli nöbet geçirme hikayesi çocuğunuzda nöbet geçirme ihtimalini arttırır yani genetik bir yatkınlık vardır. Basit nöbetlere EEG,BT çekilmesi ve ilaç başlanması önerilmez.
NÖBET ESNASINDA NE YAPILMALI?
Çocuk eğer nöbet geçiriyorsa çocuğu ağzından çıkanları aspire etmesin diye yan çevirmek, başının altına hafif bir yastık koymak ve nöbetin geçmesini bekleyip en yakın sağlık kuruluşuna başvurmak gerekir. Kesinlikle ağzını açmak için parmağınızı ya da kaşık vb bişey sokmayın. Basit nöbetler genellikle 3-5dk sürüp kendiliğinden durur ve bebeğe bir zararı olmaz.
30 dakikayı geçen nöbetler beyin hasarı yapabilir. 6 ay altı bebeklerde, tek bir bölgede görülen, ateş ve kusmanın eşlik ettiği, bılgıldak bombeliği-ense sertliği görülen durumlarda menenjit şüphesi nedeniyle mutlaka en yakın sağlık kuruluşuna başvurulmalı.
Atopik dermatit çevresel ve genetik faktörlere bağlı olarak gelişen kronik bir cilt hastalığıdır. Bu hastalarda cildin su tutma özelliği ve bariyer özelliğinin kaybolmasıyla ciltte kızarıklıklar, kuruluklar, kaşıntılar başlar. Bu da hassaslaşan cilde allerjenlerin teması ile olayın şiddetlenmesine, bakterilerin cilde rahat nüfuz etmesiyle cilt enfeksiyonlarına davetiye çıkarmaktadır. Bu hastaların çoğunda besin allerjileri görülebilir (inek sütü, yumurta, buğday, kuruyemiş, balık, kabuklu deniz ürünleri vs)
NELER YAPILABİLİR?
-Döküntüler süt çocuğu döneminde en sık yüzde, saçlı deride, diz-dirsek bölgelerinde ve kulak arkasında. Daha büyük çocuklarda ise dirsek önü, diz arkası, boyun, el-ayak bileği bölgesinde görülür.
-Cildi nemlendirmek önemlidir. Ilık suyla banyo yaptırdıktan sonra nemlendirici kullanmak önemlidir. Kimyasal sabun ve şampuan kullanmayalım
Zamanında doğan sağlıklı bebekler ayına göre kabaca aşağıdakileri yapabilirler. Bunlar net sınırlar değildir bazen erken bazen geç olarak yapabilirler, en iyi yorumu muayene eden hekiminiz verecektir.
1.ay
Kollar bacaklar gövdeye doğru hafif bükülüdür. Işığa objeye çok kısa süre bakabilir. Yakalama refleksleri kuvvetlidir ,ellerini yumruk yapar, seslere reaksiyon verir.
2.ay
Yüzükoyun olunca başını hafif kaldırabilir dik tutulduğunda başı biraz düşebilir. Anneyi tanır ,yüksek seste irkilir. Işığı, objeleri başını 90 derece çevirerek izleyebilir.
3.ay
Başını dik tutar, ellerini bacaklarını istemli hareket ettirir. Nadiren yumruk yapar nesneleri kısa süreli tutabilir. Nesneleri başını 180 derece çevirip izleyebilir.Yüze odaklanır, gülerO?
4.-5.aylar
Kendi etrafında dönebilir.Yüz üstü kollarıyla gövdesini kaldırabilir. İki elle objeleri tutar ağzına götürür. Sesli gülebilir, çevreyi ilgiyle izler. Sese doğru başını çevirir.
6.ay
Destekle oturur. Yüz üstü iken sırt üstü dönebilir. Başparmağını kullanır, biberonu tutar. Objeleri elden ele geçirebilir. Yabancıları ve aile fertlerini ayırır.
7.-8.aylar
Objeleri masaya vurabilir, ağzına götürür, heceleyebilir, kolları ile kişilere uzanır.
9.-10.aylar
Desteksiz ve bağımsız oturabilir. Emekler, sürünür, elleri tutulursa ayakta durabilir. Bardaktan içebilir
11.-12.aylar
Tek başına ayakta durur.Tek eli tutulunca yürüyebilir, anne-baba diyebilir, müzik dinler.
13.-15.aylar
Tek başına yürüyebilir, sürünerek merdiven çıkabilir, kalem tutabilir, kendine özgü 4-5 kelime konuşabilir, işaretle cisimleri gösterebilir.
18.ay
Oyuncağını taşıyarak yürüyebilir, küpleri üst üste koyabilir, topu karşındakine atabilir, yemeğini bağımsız yiyebilir, giysilerini kendisi çıkarabilir.
24.ay
Koşabilir, merdiven çıkabilir, bildiği objelerin resmini gösterebilir, ben-sen diyebilir, 2-3 kelimelik cümle kurabilir.
!!!Prematür bebekler düzeltilmiş yaşa göre değerlendirilir. Gelişimlerinin sağlıklı ilerleyebilmesi için tablet, telefon, tv, yürüteçten uzak tutmalıyız. Beraber oyun oynayıp, konuşmalı, sohbet etmeli mümkünse oyun arkadaşı edinmesini sağlamalıyız.
Kan hücrelerinden sinir sistemine birçok önemli yapıda bulunan B12 vitamini çocuklar için oldukça önemlidir. D vitamini, demir eksikliği derken gözden kaçan vitamin eksikliklerinden...
EKSİKLİĞİNDE;
-Kansızlık
-Dilde kızarıklık, yanma hissi, ağız içi yaralar
-Ayak, kol, el ve bacaklarda karıncalanma, uyuşma hissi ve kasılmalar
-Kulaklarda çınlama, unutkanlık, vücut ağrıları, gögüs ağrıları, baş ağrısı
-Yorgunluk, güçsüzlük, dikkat eksikliği
-Cilt kuruluğu, saç dökülmesi ...görülebilir!!!
PEKİ YA B12 YÜKSEK ÇIKTIYSA???
-Mama ile besleniyordur
-Çocuk hayvansal gıdaları fazlaca tüketiyordur
-Vitamin ilaçlarını çok tüketiyordur
-Ya da önemli bir hastalık belirtisi olabilir!!! Bu yüzden B12 yüksekliği uzman bir hekim tarafından araştırılmalıdır!!!
EN ÇOK HANGİ GIDALARDA VAR?
B12, hayvansal gıdalarda yoğun bulunur.
-Kırmızı et, karaciğer, dalak, tavuk, balık, karides, ton balığı
-Yumurta, süt, yoğurt, peynir
B12 den zengin gıdalar arasındadır
YUMURTAYI FAZLA PİŞİRMELİM
-Uzun süreli pişirme veya pişirilen gıdanın suyunun atılması besin içeriğindeki B12 vitaminin azalmasına neden oluyor?
Kırmızı et, ciğer, yumurta, süt ve ürünlerini bebeklikten itibaren yedirmeliyiz. Yukarda anlatılan şikayetleri olan çocuklar mutlaka uzman doktor tarafından görülmelidir.
Güçlü bir bağışıklığa sahip olmanın yollarından biri nasıl beslendiğimizdir.
YOĞURT-KEFİR: Barsaklar için iyi olan bakterileri barındıran bu yiyecekler birçok hastalığa karşı savaşmada etkili. 6 ay sonrası kullanılabilir
ZENCEFİL-ZERDEÇAL: Yüksek C vitamini içeren güçlü antioksidan etkileri var. 2 yaş sonrası kullanılması önerilir.
BAL-PROPOLİS: Güçlü bağışıklık güçlendirici etkisi var. 1 yaş sonrası kullanıma uygundur.
MEVSİM SEBZE-MEYVELERİ: Turunçgiller ve yeşil yapraklı sebzeler yüksek C vitamini içeriği ile bağışıklık sistemini güçlendirir!
YÜKSEK DEMİR İÇEREN GIDALAR: Kırmızı-beyaz et, yumurta,pekmez,kuru üzüm, semizotu.7-8 ay itibari ile başlanabilir. Yanında C vitamini gıda ile verilmesi demir emilimini arttırır.
BALIK BALIK BALIK: Mevsimi gelmişken haftada 2 kez (50gr geçmeyen) balık tüketimi mükemmel bir omega-3 kaynağıdır. Hem beyin gelişimi için hem de bağışıklık güçlendirmede tüketmek lazım. 7-8.ay itibari ile verelim.
ANTİBİYOTİK: Tabiki bildiğimiz antibiyotikleri önermeyeceğim ama illa bir antibiyotik yazın evde dursun hocam diyorsanız SOĞAN-SARMISAK diyorumO? Doğal bir antibiyotik olan bu gıdalar 7-8ay itibari ile uygun.
KURUYEMİŞ:Ceviz,fındığı solunum yollarına kaçmasın diye ezip verelim. 7-8 ay itibari ile tüketilebilir.
YEDİRMEYİN!!! :Fast food, kızartma, şekerli hazır içecekler, asitli içecekler, gofret-piskövit gibi gıdalar bağışıklık sistemini zayıflatır, lütfen uzak duralım
BEBEĞİNİZ DÖNEM DÖNEM AĞLIYOR VEYA ÇOK ACIKIYOR, FAZLA
UYUYUP YA DA HİÇ UYUMUYOR MU? HEPSİ TAMAMEN NORMAL OLABİLİR!
İnsaoğlunun en zeki olduğu ve öğrenmeye en açık dönemler
bebeklik dönemleridir. Bebekler dünya koşullarına adapte olmak için belli
büyüme ataklarından geçerler. Bebeğimiz büyürken dünyaya uyum sağlaması için
gelişen bu büyüme atakları bazen bebekleri huzursuz edebilir. Bebekler belli
dönemlerde büyüme atağı geçirirler. Her bebeğin büyüme atak zamanları
değişkenlik gösterebilir. İlk 2 yaş için kabaca 1.hafta , 3.hafta, 6.hafta,
3.ay, 4.ay, 6.ay , 9.ay, 12.ay , 15.ay, 19.ay civarıdır. Bir bebek ilk 2 yaşta
ortalama 8-10 kez büyüme atağı geçirebilir. Büyüme atak zamanlarında bebekteki
değişiklikler küçük bebeklerde 2-3 gün daha büyük bebeklerde 1 hafta-10 gün
devam edebilir. Büyüme ataklarının zamanları bebekten bebeğe değişebildiği için
keskin bir sınır çizmek doğru değildir ancak belli ipuçları ile bebeğin büyüme
atağında olduğunu anlayabiliriz. Peki nedir bu ipuçları?
İŞTAHININ ARTMASI
Tam da annelerin istediği bir durum aslında. Ancak bazı
annelerde bu durum bebeğim acaba doymuyor mu endişesine neden olabilmektedir. Anneler
endişe etmek yerine bebeklerinin tartı takiplerini sıkı kontrol etmeleri
yerinde olacaktır. Büyüme atağında olan bir bebeğin enerjiye ihtiyacı vardır ve
bu dönemde bebek süt emiyorsa sık emzirilmeli, mama alıyorsa miktar
arttırılmalı, ek gıda alıyorsa öğün ve miktar arttırılmalıdır. Emziren anneler
sütünün eksik olduğunu düşünmemelidir aksine emzirdikçe süt miktarı artacaktır.
Tabi bu süreçte anne kendi vücut direnci için beslenmesine ve bol su tüketimine
özen göstermelidir. Anneler bebeğini anlamalı ve bu durumun geçici olduğunu
asla unutmamalıdır.
HUZURSUZLUKLAR
Bebeğinizin dış dünyaya olan ilgisi ve merakı artıyor. Beyin
gelişimi hızla ilerliyor, bebeğiniz bile bu duruma adapte olamadığı için
huzursuz hissedebilir. Hızlı büyüme atakları esnasında dış dünyayı
garipseyebilir. Bu dönemde bebeğin yanında olmak , ona destek olmak önemlidir.
Aç hissediyorsa emzirsin, ona sarılsın , şefkat göstersin. Bebeğinin yanında
olduğunu hissettirip , güvende olmasını sağlasın. Anneler hiç merak etmesin bu
durumlar da geçicidir.
FAZLA UYUMA YA DA UYUYAMAMA
Hızlı bir büyüme döneminde olan bebek çabuk yorulur çabuk
acıkır. Sinir sistemi mükemmel bir hızda gelişmektedir ve dış dünyadan
öğreneceği herşeyi öğrenmeye çalışır. Vücut hücreleri bu denli hareketli olan
bir bedenin dinlenmeye ihtiyacı vardır. Bu yüzden bu bebekler çok uyuma
eğilimindedir. Ancak bazı bebeklerde dış dünyaya ilgi son derece arttığı için
uyku bölünmeleri, uyuyamama gözlenebilir. Burda da annenin bebeğini iyi
gözlemlemesi önemlidir. Dediğimiz gibi bu durumlar geçici durumlar olduğu için
1 hafta -10 günden uzun sürmesi beklenmez.
BEBEĞE NASIL DAVRANALIM?
Bazı bebekler büyüme ataklarını sessiz sedasız geçirebilir
ve bazı ailelerde ‘bizim çocukta hiç böyle durumlar olmadı’ düşüncesine neden
olabilir. Dediğimiz gibi bu durumlar bebekten bebeğe göre değişkenlik gösterir,
büyüme atağı dönemlerini sessiz geçiren de olabilir çok gürültülü geçirip
ebeveynleri ciddi yoran bebekler de olabilir. Bebeğiniz çok beslenmek istiyorsa
sık emzirin , besleyin ,tartısını gözlemleyin. Çok huzursuz ise güvende
hissetmesi için sık ten teması kurun, ılık banyo ya da masaj onu
sakinleştirecektir. Uyku düzensizliği için katı kurallar koyup onu incitmeyin,
dış dünyaya uyum sağlayabilmesi için ona zaman verin
BEBEĞİNİZİ İYİ GÖZLEMLEYİN , BEBEĞİNİZİ ANLAYIN
Bazı bebeklerde sancılı geçen bu dönemlerden sonra
bebeğinizde bir değişiklik olduğunu hissedebilirsiniz. Size belki ilk kez
gülecek, ellerini daha iyi kullanacak, kendi kendine dönebilecek, emekleyecek,
oturacak ya da yürüyecektir. Unutmayın ki bebekler en hızlı gelişen bireylerdir
ve bu gelişme noktalarında geçiş durumlarının olması çok olağandır.
MUTLAKA UZMAN HEKİME BAŞVURUN
Bebeğiniz hiç alışık olmadığınız şekilde bu durumlardan
birini yaşıyor ise bebeğinizi iyi gözlemleyin. Tartı takibini düzenli yapın ,
ateşini ölçün, diş çıkarmıyor , gaz problemi veya başka bir sorun
göremiyorsanız bir süre izleyin. Ancak sizi tedirgin eden bir durum varsa
mutlaka hekiminize başvurun.
Demir eksikliği bebeklik ve çocukluk çağının en sık görülen kan hastalığıdır.
NEDEN OLUR?
Demir başlıca kırmızı kan hücrelerinin yapısında bulunur ve vücutta demirin azalması ile bu kırmızı kan hücreleri artık yapılamamaya başlar. Bebekler ilk 6 ayda çok hızlı büyürler ve büyümek demek daha fazla kanın ulaşması gereken bölge demek. Bu büyüme hızına vücuttaki demir depoları yetişemez bu yüzden 4.aydan sonra ciddi demir ihtiyacı olur. Yeterli demir sağlanamazsa bebekte kansızlık (anemi) ortaya çıkar.
-Demirden fakir diyet
-Emziren annenin demirinin düşük olması
-Fazlaca inek sütü kullanımı
-Bebek-çocukların hızlı büyüme döneminde vücuttaki ihtiyacı karşılayamaması
-Kan kaybı (kızlarda uzayan adet kanamaları, çocuklarda idrarda kan görülen böbrek rahatsızlıkları)
-Paraziter hastalıklar
NELER GÖRÜLÜR?
-Avuç içi, ağız, dudaklarda solukluk, hızlı nefes alma, hızlı kalp atımı, iştahsızlık, halsizlik, huzursuzluk, dikkat eksikliği, büyüme geriliği, ders başarısında etkilenme, uyku bozuklukları, tırnak ve saçta kolay kırılma, dil pürtüklerinde azalma-düzleşme gibi birçok şeye neden olabilir. Demir eksikliği olan çocuklar toprak, buz, tuz, kağıt, kireç gibi maddeleri yeme eğilimindedir!!!
NE YAPALIM?
Anne sütü alan bebeklerin annesi demirden zengin beslenmeli, ek gıda döneminde bebeğe demirden zengin (kıyma,et,ciğer,yumurta sarısı,koyu yeşil yapraklı sebzeler,balık,taze-kuru meyveler vb) gıdalar vermelidir.
!!!Pekmez,et-kemik suyu gibi gıdalar çocuğa destekleyici olarak verilebilir ancak bunlar demirden oldukça fakir gıdalardır!!! (günlük demiri ihtiyacını karşılamak için yarım litre pekmez gerekli!)
-Demir takviyesi her bebekte miadında ise 4.aydan itibaren en az 3-6 ay kadar kullanmalı (3 ay tedaviden sonra kan sayımı görülür tedavi ona göre uzatılabilir), erken doğan bebeklere 2.-3.aylarda demir takviyesi başlanır.
-Demirin aç karna emilimi daha yüksektir. Tad problemi, kabızlık, karın ağrısı, diş boyama vb. durumlarda demir damlasını, öğünlere bölerek vermek işe yarayabilir. Bu da yaramazsa farklı demir takviyesi alınabilir.
Bebeklerde diş çıkarma süreci bebekten bebeğe değişkenlik gösterir. İlk 6 ay anne sütü alan bebeklerde genellikle dişler yoktur, bebek ek gıdaya ihtiyaç duyacağı zamana doğru dişler çıkmaya başlar. Dişler genelde 6-7.aylıkken çıkmaya başlar ama bu genetik faktörlere bağlı olarak 1 yaş civarına kadar uzayabilir. Aynı zamanda 3-4 aylıkken de diş çıkarma başlayabilir.
DİŞLERİ NE ZAMAN ÇIKACAK?
Bebeklerde tartı alımı doyup-doymadığının en somut göstergelerinden biridir.
İlk 6 ay sadece anne sütü (yoksa mama) bebek beslenmesi için yeterlidir (su verilmemelidir)
(ilk ay sık emzirilmeli, 1.aydan 6.aya kadar 3 saatte bir emzirmek yeterlidir, 6.aydan sonra 4-5 saatte bir emzirilebilir)
-5.-6.aylar arası ek gıdaya geçilebilir. 6-8.ay arası bebeklerin beslenmesinin kabaca %70-80'i anne sütü (mama) +%20-30 ek gıda olmalıdır(2-3 öğün)
-9.-12.aylar arası beslenmenin %50'si anne sütü(mama) +%50'si ek gıda olmalıdır(4-5 öğün)
-12.aydan sonra %30-40 anne sütü(mama) gerisi ek gıda olmalıdır. Anne sütü var ise 2 yaşına kadar emzirilmelidir.
İLK 1 YAŞ TARTI ALIMI NASIL OLMALIDIR?
Her anne baba için bebeğinin kusması endişe verici bir olay olarak görülür. Kusma, bir hastalık değil, belirti olarak kabul edilir. Yani kusma birçok hastalığa işaret edebilecek bir göstergedir. Araştırmalar, bebeklerin ilk 3 aylık döneminde yaklaşık yüzde 80’inin günde en az bir kere kustuğunu ortaya çıkarmıştır. Ancak kusmanın değerlendirilmesi için zorlanmasız ve zorlanmalı olup olmadığına dikkat edilmesi gerekiyor.
Kusmada zorlanmıyorsa…
Zorlanmaksızın kusma daha çok küçük bebeklerde görülür. Özellikle yaşamın ilk haftalarında bebekler beslendikten kısa süre sonra zorlanmaksızın ağız dolusu çıkarabilirler. Eğer bebek normal beslenmesine rağmen aylık kilo alımı yeterli olduğu müddetçe zorlanma olmadan, sızıntı şeklinde olan kusmalar normaldir, buna fizyolojik kusma denir. Bu olağan kusmalar bebek büyüdükçe 6-12 ayda giderek azalır. Özellikle bebeğin emerken hava yutması, aşırı yavaş ya da hızlı emmesi, emzirildikten sonra gazının çıkarılmaması kusmasına neden olabilir. Eğer bebeğinizde kusma görülüyorsa, öncelikle besleme şeklinizi tekrar gözden geçirmenizde yarar vardır. Ancak hiçbir neden olmadan da bebeğinizin kusabileceğini bilmesiniz. Önemli olan onun aylık düzenli kilo alımının normal olup olmadığıdır. Aileler bebeklerinin zorlanmayla, şiddetli kustukları zamanlarda veya normal beslenmesine rağmen bebeğin kusmalar sonucu aylık periyotlarda yeterli kilo alımı olmuyorsa mutlaka bir uzmana götürmeleri gerekir. Çünkü bu tür kusmalar herhangi bir hastalığın habercisi olabilir..
Kusmada zorlanıyorsa…
Zorlanmalı kusma, bebeğin sağlık sorunlarının önemli bulgularından biridir. Zorlanarak kusan bebek de, mide bulantıları ve öğürtüler görülür ve fışkırır tarzda kusarlar. Hatta küçük bebeklerde, bu zorlanma sonucu kusmuğun burundan gelmesi bile söz konusu olabilir. Elbette küçük bebeklerin mide bulantısını anlamak zordur. Ancak huzursuzluğu, renginin solması, tedirginlik, kusmadan sonra verdiğiniz besinleri yemek istememesi midesinin bulandığının belirtileri sayılabilir.
Acil cerrahi gerektiren kusmalar…
Özellikle yeni doğan bebekte ilk 24–36 saat arası görülen şiddetli kusmalar, sindirim sisteminin herhangi bir yerinde tıkanıklık olduğunun işaretlerinden biridir. Özellikle barsak tıkanıklığına bağlı olan kusmalar çoğu zaman safra içerikli(yeşil renkte) olan kusmalardır. Bu tip kusmaların en sık görülen nedenlerinden bazıları şöyle sıralanıyor;
Bebek doğduğu ilk günlerde şiddetli kusuyorsa, karnı şişmişse, kakasını yapmıyorsa ya da ilk başta yapmış sonra yapmamışsa cerrahi gerektiren ciddi bir bağırsak problemi olabilir. Acilen doktora başvurmalıdır. Bu tip sorunların, bir uzman tarafından acil müdahaleyi gerektirdiğini bilmenizde yarar vardır.
Gastroözofagial reflü
Başka bir kusma nedeni de, “Gastroözofagial Reflü”. Bu durum, daha çok zorlanmalı kusma şeklinde ortaya çıkmaktadır. Ancak zorlanmasız da olabiliyor. Gastroözofagial reflü, mide içeriğinin kendiliğinden yemek borusuna kaçışı olarak tanımlamak mümkündür. Bunun nedeni de, mide borusunun mideye bağlandığı yerde meydana gelen kasılma yetersizliğidir buna fizyolojik reflü denilmektedir. Bu durum, genel olarak bebeğin doğumundan sonraki 3 ile 10. gününde başlamaktadır. İlerleyen günlerde kusmalar giderek azalmaktadır. Annelerin bu tip kusmayı önlemek ya da azaltmak için yapmaları gereken şey, bebeklerini besledikten sonra 30 dakika kadar yarı oturur şeklinde kucaklarında tutmaktır, tutarken de bebeğin mide bölgesine baskı uygulanmamalıdır. Buna rağmen bebeğin normal kilo alımı yavaşlamışsa Gastroözofagial reflü, tanısı konmuş bir bebeğe medikal tedavi ya da cerrahi müdahale gerekebileceğini bilmenizde yarar vardır.
Yaşamın ilk günlerinde görülen kusma nedenleri arasında enfeksiyonlar, metabolizma hastalıkları(doğuştan), bebeğin annenin amnion sıvısını fazla yutması, gastro-intestinal allerjiler(süt allerjisi gibi) önemli yer tutar. Daha büyük çocuklarda en sık rastlanılan kusma nedenlerinin başında enfeksiyonlar gelir.
Bazı çocuklar hangi enfeksiyonu geçirirlerse geçirsinler mutlaka kusma olaya eşlik eder. Gribal enfeksiyon, boğaz enfeksiyonu, bronşit gibi her enfeksiyonda mutlaka kusma vardır.
Ancak en sık kusmaya neden olan enfeksiyonların başında:
1- Mide-barsak enfeksiyonları
2- İdrar yolu enfeksiyonları
3- Kulak enfeksiyonları
4-Meninjit-santral sinir sistemi enfeksiyonları gelir.
Bütün bu durumlarda kusma enfeksiyonun bir sonucu olduğundan kusmanın kesilmesi için enfeksiyonun mutlaka tedavi edilmesi gerekir.Yoksa sadece kusmayı kesmeye yönelik tedavi vermek, enfeksiyon için hiçbirşey yapmamak vücudun verdiği sinyali iyi anlamamak demektir.
Eğer doktor tarafından gerekli görülürse anti-emetikler(kusma kesiciler) kullanılabilir. Kusma kesici ilaçları ailenin kendi kendine kullanması yanlıştır.
Merkezi sinir sistemini ilgilendiren bir olaylar kusma nedenidir. Beynin darbe alması, beyinde tümör, enfeksiyon veya başka bir nedenle kafa içi basıncının artmış olması(beyin kanamaları vb) kusma nedeni olabilir. Merkezi sinir sistemi kökenli bir kusma düşünülüyorsa hastanın nörolojik muayenesi, tomografisi ve/veya halk arasında belinden su alma olarak tabir edilen lomber ponksiyon gerekebilir.
Zehirlenmeler önemli bir kusma nedenidir. Çocukluk çağı zehirlenmelerinde her zaman kısa zamanda teşhis koymak mümkün olmayabilir, çünkü aile çocuğun hangi zehirli maddeye maruz kaldığını bilmeyebilir. Bu madde fare yada böcek ilacı, herhangi bir tıbbi ilaçtan fazla miktarda alım, havagazı, doğalgaz,karbonmonoksit zehirlenmesi olabilir. Birden kusmaya başlayan, kusma için başka sebep bulunamayan, özellikle 1-11 yaş arasındaki çocuklarda zehirlenme akla getirilmelidir. Besin zehirlenmeleri de kendini kusma ile belli edebilir.
Tansiyon yüksekliği çocukluk çağında bile kusma nedeni olabilir. Kusan çocuklarda tansiyon değerleri dikkate alınmalıdır. Kusma ile birlikte ağızda aseton kokusu, sık idrara çıkma, bol su içme, ağız kuruluğu gibi bulgular varsa çocuk diabeti ile karşı karşıya olabiliriz.
Bazı çocuklar heyecanlandıkları zaman kusarlar. Muayeneye gelen küçük çocukların daha kapıda iken kusmaya başladıklarını görmekteyiz.
Bazı psikolojik ya da sosyal sorunları olan çocuklarda da kusma görülebilir. Örneğin okulla ilgili sorunu olan ya da okula gitmek istemeyen çocukların hafta içi sabahleyin mide bulantısı ve kusmaları olabilmektedir. Yeme sorunu olan iştahsız çocuklar genellikle zorla yedirildikleri için bir süre sonra kusmaya başlarlar. Normal iştahlı çocuklarda da anne eğer yemek miktarını iyi ayarlayamazsa, çocuğa gerekenden veya kabul edebileceğinden fazla miktarda besin verirse çocuk kusabilir. Bu olay sürekli devam ediyorsa çocuk kendi kendini kusturabilir.
Unutulmaması gereken şey kusma bir hastalık değil bir hastalık işaretidir. Kusmanın ortadan kaldırılması yeterli değildir. Kusmaya neden olan hastalığın bulunup tedavi edilmesi gerekir
Bebeğiniz kusuyorsa ne yapmalısınız?
Eğer bebeğinizin kusması çok şiddetli ise, tartı alımı durmuşsa ve günde üçten fazla şiddetli kusma oluyorsa, kusmanın içinde kan veya yeşil renkli safra görülüyorsa acil olarak doktorunuza başvurun.
Masaj, bebeği rahatlatan, bedensel ve ruhsal gelişimine katkıda bulunan, anne-bebek bağını kuvvetlendiren bir uygulamadır. Masaja bebek doğar doğmaz başlanabilir. İlk 1 ay nazikçe 10 dakika, büyüdükçe 20 dk yapılabilir.
MASAJIN FAYDALARI?
-Kan dolaşımını arttırır, sağlıklı nefes alıp vermeyi sağlar, gaz sancılarına iyi gelir.
-Kabızlık, ishal, huzursuzluk problemlerine yardımcı olur.
-Bebeğe dokundukça kendini güvende hisseder, anne-bebek bağını güçlendirip büyüme ve gelişmesine olumlu katkısı olur.
-Uyumaya yardımcı olur, enfeksiyonlara karşı daha dirençli olmasını sağlar.
-Ayrıca masaj anneyi de rahatlatıp, sütünün iyi gelmesine ve gebelik sonrası anne depresyonuna olumlu katkıları olur.
NELERE DİKKAT EDİLMELİ?
-Ellerimizi ılık suyla yıkayıp ısıttıktan sonra masaja başlanmalı.
-Masajı yapan kişinin sakin olması önemli
-Masaj yapılırken bebek tok olmalı, emzirdikten 1-1.5 saat sonra yapmak idealdir (tok ama midesi boş olan saat??)
-Bebek tamamen çıplak iken yapılmalı, banyo sonrası yapmak gayet uygun ancak oda ısısının uygun olduğuna dikkat edilmeli.
-Çocukta enfeksiyon, yeni aşı yapılmış ise masaj ertelenmeli.
-Ön-ce ayak, bacak, sırt gibi bölgelerden başlanmalı, bir bölge bitmeden diğerine geçmemeli.
-Bebeğin ve annenin gevşemesi için müzik açılabilir.
-Masaj için kullanılacak yağ bebeğin cildine uygun, doğal bir ürün olmalı.
-Masaj yaparken bebeğimizle konuşalım, ona şarkılar söyleyip, gülüşelim.
Bebekler birçok sebepten dolayı memeyi reddebilir;
Anneye doğumda verilen bazı ilaçların bebek üzerinde belli etkiler yapıp bir süre memeyi kavramasını geciktirebilir, geçecektir, sabırlı olunmalıdır
Pamukçuk...Emmeyi etkiler, mutlaka tedavi edilmeli
Burun tıkanıklığı...En çok gözden kaçan nedenlerden. Burnu kapalı bir bebek emerken efor sarfettiği ve nefes darlığı çekeceği için ememez??Bebeğin burnu etkili bir pompa ile günde 2-3kez açılmalı
Kulak enfeksiyonu...Kulak ağrısı çeneye yayılacağı için bebek ememez, mutlaka tedavi edilmeli
Diş çıkarma...Diş etlerinde ağrı, hassasiyet olacağı için bebek ememez, gerekli önlemler alınmalı
Sütün tazyikli gelmesi...Fazla miktardaki süt bebeğin ağzını doldurup boğulma tehlikesi yaratabilir. Emzirmeden fazla süt sağılıp boşaltılmalı
Yanlış emzirme pozisyonu...En sık yapılan hatalardan. Lütfen emzirme danışmanlarından destek alın
Şimdi öncelikle şunu bilmek lazım ; Her 'boğaz iltihabı' denen durumlar antibiyotikle mi tedavi ediliyor?
Boğaz iltihabı denen durumların birçok nedeni olabilir ve sadece yaklaşık %10'u antibiyotik tedavisi gerektirir!!!
'BOĞAZ İLTİHABI' NEDEN OLUR?
-VİRÜSLER...En sık sebeptir. 'Boğaz iltihabı' denilen durumların yaklaşık %80-90'ı virüslere bağlıdır ve ANTİBİYOTİK TEDAVİSİNE İHTİYAÇ YOKTUR???
-BAKTERİLER...(%5-10) Bakteriler içinde en korktuğumuz Beta mikrobudur. Biz aslında sadece bu mikroba önlem almak için antibiyotik veriyoruz. Yani boğaz iltihabına ANTİBİYOTİK verilmesinin tek nedeni bu mikroptur?
-PFAPA... Nedeni vücudumuzdur. Bakteri, virüs etken değildir. TEDAVİSİ STEROİDDİR?
BETA-MİKROBU
En sık 5-15 yaş grubu çocuklarda görülür. 3 yaşın altında nadirdir?Bulaşıcıdır?Yüksek ateş, bulantı, kusma, iştahsızlık, ağız kokusu, ciltte kızarıklık-döküntü (KIZIL) , boğaz ağrısı, bademciklerde büyüme ve beyaz görünümlü iltihap, boyunda şişlik, ağrılı beze yapabilir. Ama en çok korktuğumuz ise bu mikrop kalbe, böbreklere, eklemlere ciddi ve kalıcı zararlar verebilir?Bu yüzden bu hastalıktan sadece şüphelensek bile antibiyotik tedavisine erkenden başlamamız gerekir.
RİSKLİ YERLER?
Virüsler gibi damlacık yoluyla, solunum yoluyla bulaşır. Bu yüzden bazı kreş, okullarda salgın yapabilir. Boğaz iltihabı olan birinden en az 1 metre uzak durmak önemlidir.
KESİN TANI İÇİN BOĞAZ KÜLTÜRÜ GEREKİR. Ancak hekim klinik olarak Beta mikrobu düşünüyor ise direk antibiyotik tedavisi başlayabilir.
TEDAVİ... Antibiyotik kullanılır. Tedaviyi söylenen dozda ve sürede kullanmak çok çok önemlidir. Aksi halde yetersiz tedavi de kalp, böbrek, eklem ve diğer birçok sistemi etkiler.
Her annenin görünce endişe duyduğu bir durum bezdeki kırmızı-tuğla rengi lekelenmelerdir. Çok haklılar da çünkü bezde kırmızı kan lekeleri acil bir durumdur ANCAK resimde gördüğünüz lekelenmeleri görüyorsanız endişe etmenize gerek yok. Bunlar her bebekte görülen şeffaf renk kristallerin beze teması ile kırmızımsı renge dönüşen Ürat kristalleridir. Kan lekesi değildirler. Bebeğin vücudundaki sıvının az olmasına bağlı oluşan minik kristaller idrarla atılır. Sık emzirme ile zamanla kaybolurlar.
-Bebekler yaşamın ilk 5 günü, günde ortalama %2 tartı kaybedebilir. Sonraki 5 günde de tartı alarak 1 hafta-10 gün içinde doğum tartılarına ulaşmaları beklenmektedir. Sağlıklı bir bebek ilk 12-24.saatte ilk idrarını yapmış olmalıdır. Sonraki günlerde 6-8 kez idrar yapmaktadır.
-Hocam 'bebeğim idrarını yapmıyor' demek büyük bir iddiadır. Böbrek yetersizliği olmayan bir bebek mutlaka idrarını günde 6-8 kez yapar. Günümüzdeki bezler süper emici özellikte olduğundan ıslaklığını anlamayabiliriz. Bunun için annenin kuru bir bezle, 1-2 kaşık su dökülmüş bir bezi eline alıp tartmalı, dokunmalı arasındaki farkı görmelidir. Ya da bir makasla bezi kesip içindeki mavi boncukların şiştiğini görmelidir. Ya da idrar poşetini bebeğin altına bağlayıp idrar yaptığını gözlemlemeliyiz. Bunlara rağmen hala idrar yapmadığına kanaat getiriyorsak mutlaka hekiminize başvurun!!!
-Bebeğin bezinde ürat kristalleri görüyor isek sık sık emzirelim. Birkaç gün içinde kaybolmuyor ise hekiminize başvurun.
!!!Bebeğin gaytasında taze kan (çilek jölesi kıvamında), ip/şerit şeklinde kan, idrar yaparken çişinde pembelik/kırmızılık görüyorsak, kusma/beslenme bozukluğu varsa mutlaka hekiminize başvurun!!!
Lenf bezlerinin büyümesine lenfadenopati denir ve bu durum çocukluk çağında sık görülür, ailelerin endişe ile doktora başvurmasının en büyük nedenlerindendir. Lenf bezleri vücudumuzun birçok bölgesinde bulunur sayıları ortalama 500-600 adettir. Bu bezeler enfeksiyon, travma, kan hastalıkları, belli grup ilaçların kullanımı durumunda büyürler. Çoğu bezenin büyümesi yüksek olasılıkla normaldir ancak anormal olan bezeler mutlaka detaylı araştırma gerektirir.
Büyüyen bir Beze 1-2 hafta içinde kendiliğinden küçülmüyor ise mutlaka hekim tarafından değerlendirilmelidir.
Çocuklarda burun kanamalarının çoğu önemli bir durum olmasa da nadiren kötü hastalıkların habercisi olabileceğinden mutlaka bir hekime başvurmakta fayda var.
BURUN NEDEN KANAR?
-Çocuklardaki burun kanamaları genellikle burnun ön bölgesinden (burun deliğinden 1-2 cm ilerisinden) kaynaklanmaktadır. Bu bölgede yoğunlaşmış kılcal damarların zedelenmesi ile burun kanamaları görülebilmektedir.
-Çocuğun burnunu sık karıştırması sonucu burdaki damarların zedelenmesi ile sızıntı şeklinde kanama görülebilmektedir. Ayrıca sıcak-soğuk havalarda ve odanın nem seviyesinin düşmesi burun kuruluğuna neden olarak burdaki damarlarda zedelenmeye neden olabilmektedir.
-Grip, nezle gibi durumlarda burnun sürekli silinmesi de burun damarlarında incelme ve zedelenmeler meydana getirmektedir.
-Nadir görülen; Burun içinde yabancı cisimler, tümörler, damar bozuklukları, travmalar, kan ve pıhtılaşma sistem bozuklukları bizi tedirgin eden burun kanaması nedenleridir!!!
KANAMAYA İLK MÜDAHALE NASIL OLMALIDIR?
-Öncelikle çocuk sakinleştirilmeli, baş hafif öne doğru eğilmeli ve işaret ve baş parmakla burnun yumuşak kısmı tamamen sıkılmalıdır. Sıkılan burun hafifçe yüze doğru bastırılmalıdır. Bu şekilde 5-10 dakika bası uygulanmalıdır. Bikaç kez tekranabilir.
-Yanlış bir uygulama olan --> başın geriye doğru eğilmesi ile kan genze ordan da mideye geçebilmektedir.
-Kanamanın birkaç deneme ile devam etmesi durumunda acil hekimine başvurun.
---- Kanamanın miktarı ne olursa olsun en yakın zamanda hekiminize başvurmanız gerekmektedir! Burun kuruluğuna bağlı kanamaları azaltmak için burun nemlendirici sprey ve kremler kullanılabilir.
Büyüklere ciddi zararları olan fazla şeker tüketiminin çocuklara zararı daha da fazladır. Bir çocuğun beslenme alışkanlığı bebeklikten başlayan bir süreçtir. Ek gıdaya geçme sürecinde bile tatlı olan gıdaları en sona bırakmanızı öneriyoruz. Çünkü çocuk yaş grubunda şeker bağımlılık yapıcıdır, yenildiğinde başka bir gıdayı istememeye neden olan bir gıdadır.
Vücudumuzda kan şekeri düşükken yükseltmek için bir sürü hormon ve mekanizma olmasına karşın şeker yükselmesinde sadece insulin hormonu çalışmaktadır. Bu da hızlı şeker yüksekliğinin aslında vücut fizyolojimiz için son derece anormal bir durum olmasındandır.
??FAZLA ŞEKERİN ZARARLARI?
-Aşırı şeker tüketimi çocuklarda kan şekeri düzeylerinde dalgalanmalar yapıp beyin gelişimini olumsuz etkiler, konsantrasyonu bozar, dikkat eksikliği bozukluklarına, sinirliliğe, büyüme-gelişim geriliklerine ilerde de obezite, diyabet, kanser gibi ciddi sonuçlara yol açabilir.
(Fazla şeker tüketimi büyüme hormonunu baskılayıp boy kısalıklarına neden olabilir.)
-Aşırı şeker tüketimini önlemek bebeklikten başlayan bir beslenme disiplininden geçer. Hazır meyve suları içerisinde fazla miktarda şeker bulunur ve kan şekerini hızla yükseltirler bunun yerine kan şekerinde dengeli yükselme yapan meyvenin kendisini, sıkılmış posalı meyve suları, kuru kayısı, kuru meyve, fıstık, ceviz, fındık gibi gıdaları tercih etmeliyiz.
-Gün içinde şeker gereksinimini azaltmak için proteinden zengin kahvaltı (yumurta, süt, peynir) yaptırılmalıdır. Ara öğünlerde taze ya da kuru meyve tercih edilebilir.
-Ebeveynlerin de çocuklarına örnek olması önemlidir. Masada kola içen bir babanın çocuğa kolanın zararlarını anlatması uygun değildir.
-Şekerli gıdalar (çikolata, gofret, meyve suyu, hazır kek ) çocuklara ödül gibi verilmemelidir zira çocuk zamanla bu ödülün faydalı birşey olduğunu düşünecektir.
-Mümkünse çocuklara şeker, çikolata ikram etmek yerine evde yapılmış kek, sütlü tatlı, dondurma ikram edelim.
Ağız kokusu özellikle okul çağı çocuklarında görülebilen ve birçok sebebe bağlı olabilecek bir durumdur. Bazı çocuklarda yapısal olarak altta yatan bir hastalık olmadan ağız kokusu olabilir ancak altta yatan hastalıklara bağlı olan ağız kokusu nedenleri detaylı araştırılıp nedene yönelik tedavi verilmesi önemlidir.Ağız kokusu olan çocukta temel olarak 3 branş doktorun görmesinde fayda vardır bunlar; Çocuk hekimi, diş hekimi ve KBB doktorudur.Sabah uyanınca ortaya çıkan ağız kokusu,sıvı alımı azlığına,açlık,ağız salgısı azlığına ve belli mineral ve vitamin eksikliklerine bağlı olabilir.
EN SIK AĞIZ KOKUSU NEDENLERİ?
Diş, ağız içi hijyeninin bozulduğu durumlar. Diş-diş eti iltihabı, diş çıkarma dönemi,aftlar, ağız yaraları,yumuşak damak hastalıkları.En sık nedenler içindedir.
Boğaz, bademcik iltihapları,sinuzit,burun iltihabı,geniz akıntısı, akciğer enfeksiyonları.En sık nedenler içindedir.
Şeker hastalığı, metabolik hastalıklar, böbrek yetmezliği, kanser.
Reflü hastalığı, yemek borusu-mide-bağırsak hastalıkları, karaciğer hastalığı, helikobakter ve parazit enfeksiyonları. Sık nedenler içindedir
Belli ilaçlar ve ağız kokusu yapan yiyecekler(soğan, sarmısak, turp, kahve, süt ürünleri,lahana vb.)
Koku salan belli bakterileri ağızda taşıyan yatkın çocuklar.
Ağız kokusunun en sık nedeni ağız hijyen bozukluklarıdır. Çocuğun yaşına uygun diş macunu ve diş fırçası ile günde 2 kez dişleri ve dili fırçalamak gerekiyor! Şekerli ürün tüketimine dikkat edilmeli, bol sıvı alınması sağlanmalıdır. Bunun dışında gözden kaçan allerjiye yatkın çocuklarda burun tıkanıklığına bağlı ağız salgısı azalacağından ve ağız florası bozulacağından ağız kokusu da kaçınılmaz olacaktır. 2 yaş altı çocuklarda burnu etkili bir pompa ile açmak, 2 yaş üstü deniz suyu-serum fizyolojik sprey ile burnunu 2 kez açmak ve sigara dumanından azak tutmak çok önemlidir??
Ağız-diş hijyeni ve temizliği dikkatli yapılmasına ve dediğimiz önerileri yapmanıza rağmen ağız kokusu devam ediyor ise mutlaka hekiminize danışın.
Balık mevsiminde iken çocuklara haftada 2 kez balık vermek
çok önemli. İnsanoğlu, beyin ve sinir sistemi gelişimi için Omega-3 yağ asidine
ihtiyaç duyar ancak kendisi üretemez, dışardan bu yağ asidini almak zorundadır
ve yüksek oranda deniz ürünlerinde bulunur. Omega-3 yağ asidini üretemeyen
İnsan, sadece anne sütünde bu önemli yağ asidini üretir. Yani anne sütü alan
bebek ilk 6 ay Omega-3'ü anne sütünden temin eder.
6.aydan sonra ek gıdaya başlayan bebek beyin ve sinir sistemi gelişimi için bunu dışardan almalıdır. Balık yemeye 7.-8.aydan itibaren başlayabilir. Önce 1-2 çay kaşığı miktarı kadar başlamak lazım. Sonra kibrit kutusu ya da ızgara köfte büyüklüğünde haftada 2 kez verilebilir.
HANGİ BALIK?
Öncelikle balığın taze ve civa içeriği yüksek dip balığı olmadığından emin olalım. Yüzey balıkları tercih edilmelidir. Somon, hamsi, istavrit, palamut, alabalık, beyaz balık, sardalya tercih edilebilir. Kabuklu balıkların allerji riski yüksek olduğu için 1 yaşından sonraya ertelenmelidir.
NASIL PİŞİRELİM?
Yemek konusunda hassas olan bebekler kokusu fazla balıkları yemeyebilir. O yüzden balık, kokusunun az olduğu buharda, fırında, ızgara ya da buğulama yöntemiyle hazırlanmalı. Kılçıklar mutlaka iyi temizlenip verilmeli, kılçıklı balığı yiyen çocuk bir daha balık yemek istemeyebilir.
BALIK, ANNE SÜTÜ-SÜT-YOĞURTLA BERABER YENİR Mİ?
Balık taze ise verilmesinde hiç bir mahsur yoktur.
Masada iken balığı anne babanın iştahlı yemesi, faydalarını bir bir çocuğa anlatarak ikram etmesi önemlidir.
BALIK YAĞI? KONSERVE BALIK?
Hiç biri taze balığın yerini tutmaz, ancak çocuğumuza yediremiyorsak güvenilir markanın balık yağı hekim önerisiyle verilebilir.
Bitkiler hastalıkların tedavisinde insanoğluna her yaşta yardımcı olmuştur ancak bitkileri de ilaç gibi düşünmek gerekiyor çünkü bitkiler birçok ilacın bileşiminde kullanılıyor ve bilinçsizce kullanılınca bebeğe yarar yerine zararları olabilir.
Her çocuğun anne babadan aldığı genler ölçüsünde potansiyel bir boy alımı var. Bunun yanında çevresel faktörler, düzenli beslenme, düzenli uykunun büyüme üzerinde ciddi etkileri var. Polikliniğe çocuğum hiç uzamıyor denilip sürekli cips, kola, gofret, şekerli içecekler, fast food verilen çocukların elbette yeterince uzaması beklenmez Öncelikle mutlaka bu gıdalardan uzak durmak lazım!!!
BOY UZAMASINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER
UYKU: Melatonin ve Büyüme hormonun en çok salgılandığı gece vakti olması nedeniyle en geç 8-9 da uyuyan çocuklarda bu hormonlar daha çok salgılanır.
PROTEİN İÇEREN GIDALAR:Çocuğun büyümesi için olmazsa olmaz proteinler vücutta çocuğun büyümesi için aminoasitlere dönüşür. Kırmızı et, beyaz et, süt, yumurta, balık.
KALSİYUM&D-VİTAMİNİ: Kemik gelişimi için mutlaka gereklidir. Süt, peynir, yoğurt yoğun miktarda kalsiyum içerir. D-vitamini somon, ton balığı, ciğer, mantar bulunsa da en çok güneşlenmeyle oluşur.
SEBZE-MEYVE:Turunçgiller, havuç, kavun-karpuz, greyfurt, mango, Kuru kayısı, kuru üzüm, kuru incir, susam, yulaf, kabak, brokoli, ispanak, nohut, soya, lahana hem lif içerip hücreleri yeniler hem büyüme gelişmeye yardımcı vitamin mineralleri sağlar.
TEREYAĞI: Yüksek oranda protein ve vitamin içerir.Margarin asla kullanmıyoruz?
PEKMEZ: Dut, üzüm ve keçiboynuzu pekmezi büyüme için yüksek oranda vitamin mineral içerir.
ARJİNİN AMİNO ASİDİ: Büyümeyi uyaran bu aminoasit başlıca;et, misır, soya, kabak çekirdeği, yer fıstığı, mercimek te bulunur.
SPOR: Her yaşta alışkanlık haline gelmesi gereken fiziksel aktiviteler çocuklar da büyüme hormonunun salgılanması arttırır.
SEVGİ: Çalışmalar gösteriyorki stres altında yetişen çocukların hastalıklara yakalanma sıklığı artmakta ve büyüme gelişmeleri etkilenmektedir.
Geniz akıntısı her yaşta görülebilir ancak çocuklarda bu durum birçok hastalığa sebep olması nedeniyle çok önemli!
BELİRTİLERİ NELERDİR?
Bazı demir ilaçlarının emilimi daha iyi olsa da bazı bebeklerde;
-Dişlerde siyah lekelenme
-Dışkı renginde değişiklik, kabızlık, karın ağrısı
-Mide bulantılarına neden olabilir
DİŞTE SİYAH LEKELENME VARSA?
Yeni doğanlarda görülen kalça çıkığı, erken dönemde anlaşılıp tedavi edilmediğinde sakatlığa yol açabiliyor. Her 800 yeni doğan bebekten birinde görülen kalça çıkığı hakkında merak edilenleri cevapladık.
Doğumsal kalça çıkığı nedir?
Bebeklerin bir kısmının kalça ekleminde çıkığına yol açan sorunlar olabilir. Diğer bir deyişle uyluk kemiğinin üst ucu kalça ekleminin kapsülünden dışarı çıkabilir. Bebeğinizde böyle bir sorun olması durumunda bunun erken tespiti ve tedavisi son derece önemlidir.
Doğumsal kalça çıkığı 800 yenidoğan bebekten birinde görülür. Nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte genetik, hormonal, mekanik ve çevresel faktörlerin rol oynadığı düşünülmektedir. Bebeklerin yüzde 40’ında çift taraflı çıkık mevcuttur. Kızlarda erkeklere oranla altı kat daha sık görülür.
Kundaklama, bebeği ayaklarından tutarak baş aşağı sallama gibi uygulamalar eğilimi olan bebeklerde kalça çıkığına yol açabilir. Bu nedenle böyle geleneksel uygulamalardan kesinlikle kaçınmak gereklidir.
Doğumsal kalça çıkığı açısından riskli bebekler kimlerdir?
1) Ailede veya yakın akrabalarında kalça çıkığı mevcut olanlar. Bu durum mutlaka doktora bildirilmelidir.
2) Makat gelişi ile doğan bebekler veya anne karnında gebeliğin sonuna kadar başı yukarıda olacak şekilde kalan bebekler.
3) Boynunda bir yana doğru doğumsal eğrilik ‘’Tortikolis’’ olanlar.
4) Ayaklarında doğumsal ortopedik şekil bozuklukları olanlar.
Doğumsal kalça çıkığı nasıl tespit edilir?
Kalçada mevcut olan bir sorunu bakar bakmaz görmek her zaman mümkün olmayabilir. Bu nedenle doktorunuz kontrol muayeneleri sırasında her defasında bebeğinizin kalçalarını da muayene edecektir.
Doktorunuz bebeğinizin kalçalarını muayene ederken uyluk kemiklerini nazikçe çekerek ve iterek kalça ekleminde gevşeklik olup olmadığını tespit eder. Daha büyük bebeklerde bebeğin bacaklarının kolayca açılıp açılmadığını kontrol eder. Ancak bu muayene yöntemleri, muayene esnasında kalçayı çıkarmaya neden olduğu için yerini Kalça Ultrason rutin kontrolüne bırakmıştır ve 4-6 haftalar arası çekilmelidir.
Dört aylıktan daha büyük bebekler için kalça ekleminin görüntülenmesi röntgen filmi çekilip ortopedi doktoru tarafından değerlendirilmelidir.
Doğumsal kalça çıkığı nasıl tedavi edilir?
Kalçadaki sorunların büyük bir kısmı ‘’Pavlik Bandajı’’ ile tedavi edilebilir. Bu bandaj bebeğinizin dizlerini birbirinden ayırarak karnına doğru çekilmesini sağlar. Bu bandaj ile tedavi edilen bebeğiniz her hafta doktorunuz tarafından kontrol edilecek ve uyluk kemiğinin kalça eklemi içerisine yerleşip yerleşmediği gözlenecektir ve eğer yerleşmişse bu bandaj gece gündüz 2-3 ay kadar kullanılacaktır.
Kalça çıkığı olan her yirmi bebekten birinde tedavi için bandaj yeterli olmaz. Böyle bir durumda bebeğinize alçı uygulaması ve bacakların askıya alınması gerekli olabilir. Bazen de kalça çıkığının tedavisi için ameliyat gerekebilir.
Ne zaman doktora başvurmalısınız?
Özellikle küçük yaş çocuklarda beyaz önlük fobisi, doktor korkusu, iğne ve canının yanma endişesi nedeniyle sağlık kuruluşuna gitme olayı onlar için bir fobiye dönüşebilir. Böyle bir durumda aileler çocuklarını ikna etmekte zorlanabilir. Öncelikle ailenin çocuğuna karşı dürüst olması çok önemlidir. Parka gidiyoruz diyip hastane ortamına götürülen çocukların ebeveynlerine karşı güvenleri ciddi anlamda zedelenebilir, bir dahaki hastane ziyareti endişelerinin daha da artmasına neden olabilir. Doktora giderken 'canın hiç acımayacak', 'korkulacak bir şey yok', 'niye korkuyorsun ki' gibi cümleler kurmak yerine 'korkuyorsun ama iyileşmen için seni götürmemiz gerekiyor' demek daha doğru yaklaşım olacaktır. Bu fobiyi azaltmak için;
-Ona gideceğinizde doktorun ona dokunacağını, ciğerlerini dinleyeceğini, kulağına bakacağını, ateşine bakacağını, kilosunu ölçeceğini anlatın.
-Doktora gelmeden evde prova yapın. Doktor malzemeleriyle doktorculuk oynayın. Çocuğunuzun sizi muayene etmesini isteyin. Bu uygulama onlar için gayet keyifli olacaktır.
-Süt çocuğu ise anne kucağında iken güvende hissedeceği için öyle muayene edilmesi sakin olmasını sağlayacaktır.
-Sevdiği bir oyuncakla muayeneye getirebilirsiniz.
-Çocuğunuz kendisiyle ilgili soruları cevaplayacak yaşta ise kendisi ile ilgili olan soruları kendisinin yanıtlamasına izin verin.
-Evde iken beraber şikayetlerini bir kağıda yazmasını isteyin.
-Hastane ortamında çok beklemek ajitasyonunu arttırabileceği için önceden randevu alıp gitmek daha doğru olacaktır.
-Çocuğa hiç bir şekilde sinirlenmeyin, ebeveynin gergin olması çocuğa da yansıyacaktır.Ona her işlemi açıkça anlatın sağlığının düzelmesi için bunların gerekli olduğunu sakince söyleyin.
-Muayene bittikten sonra onu parka götürebilirsiniz.
!!!ASLA!!!
XXXX Çocuğa doktor yanında iken 'hocam iğne yapalım mı' gibi şakalar yapmayın.
XXXX Hekim muayene ederken huzursuz, ağlayan çocuğa; 'oğlum/kızım doktor amcayı dövelim mi? hehehe' gibi cümleleri avutmak için SAKIN AMA SAKIN KURMAYIN!!! Bu çocuklar sonra psikolojik olarak şiddet eğilimli kişiler olarak büyüyor!!!
Uzun zamandır dönüşümlü ateş düşürücü uygulaması ben dahil tüm doktorlar tarafından öneriliyordu. Ancak yapılan çalışmalar dönüşümlü ateş düşürücü vermenin karaciğere zarar verebileceğini gösteriyor.
Ateş düşürücüler işlerini yaptıktan sonra karaciğer tarafından alınıp parçalanan maddelerdir. Karaciğer sadece ateş düşürücüleri değil vücutta aynı anda yüzlerce belki binlerce maddenin parçalanmasını, vücuttan temizlenmesini sağlayan hayati bir organdır.
Durum böyle olunca bu yoğun merkezi çığrından çıkarmamak için olabildiğince sadece gerekli durumlarda rahatsız etmeliyiz. Bu merkezin de belli bir kapasitesi var ve bu kapasite aşılırsa artık bu merkez kendine zarar verecek hale gelebilir(hücre ölümleri olur).
Zaman ilerledikçe ilaçlarla ve tedavilerle ilgili farklı bir şeyler öğreniyoruz. Eskiden dönüşümlü ateş düşürücü yaygın kullanılırdı ancak araştırmalarda dönüşümlü ateş düşürücü kullanmanın karaciğer hasarına neden olabileceği görüldüğü için artık bu yaklaşım önerilmiyor.
YANİ ; Dönüşümlü ateş düşürücü kullanmak %100 hatalı bir işlem değildir ancak dönüşümlü ateş düşürücü kullanmak karaciğer hasarı yapabileceği için bu uygulamayı artık önermiyoruz. Ancak dirençli ateşlerde, ateşli havale öyküsü olan çocuklarda kısa süreliğine hekim önerisiyle 'verilebilir'
Bağışıklık sistemindeki doğuştan gelen bozuklukların veya yetmezliklerin en önemli göstergesi enfeksiyonların sık tekrarlamasıdır. Bağışıklık sisteminin temel taşı dediğimiz antikorlar daha anne karnında iken anneden bebeğe göbek bağı aracılığı ile geçer. Gebeliğin sonlarına doğru ise bebek kendi antikorlarını üretmeye başlar. Doğduktan sonra da anne sütü mucizesi ile bebeğe antikor akışı devam eder.
Bebekte doğuştan bir bağışıklık sistemi yetersizliği yok ise 3-4 yaş civarında bebek tüm mikroplarla savaşacak hale gelir.
BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ ZAYIF ÇOCUK;
-Yılda 5ten fazla kulak enfeksiyonu
-Yılda ikiden fazla ağır sinuzit ya da zatürre geçirmesi
-Antibiyotiğe rağmen devam eden enfeksiyonların düzelmemesi
-Göbek bağının geç düşmesi(>2 hafta)
-Ağızda uzun süren pamukçuk, aft ve yaralar
-Uzun süren ishal
-Büyüme gelişme geriliği
-Deride mantar enfeksiyonları, abse ve geçmeyen yaralar
-Karaciğer ve dalakta büyüme
...gibi nedenler bize bağışıklık sistemi yetersizliğini düşündürebilir!
Sık hastalanan çocuklarda kansızlık, D-vit eksikliği, geniz eti-bademcik büyüklüğü, reflü ve allerjik hastalıkları araştırmak gerekir. Ayrıca yeterli ve sağlıklı beslenememe, evde SİGARA İÇİLMESİ, çocuğun gittiği kreş okul vb toplu yerlerdeki hijyen şartları da çocuğun sık hastalanmasına neden olmaktadır!
Bu nedenle bebeğimize ilk 6 ay sadece anne sütü, yeterli ve sağlıklı beslemek, sigara içenlerin bebeği-çocuğu kucağına dahi almaması, kreş-okul hijyenine dikkat edilmesi en önemli noktalardır
!!!Saydığımız belirtileri gösteren çocuklar uzman çocuk hekimi tarafından detaylı değerlendirilmelidir!!!
Çocuğunuz çıplak ayakla yürürken soldaki gibi bir iz bırakıyor ise düz tabanlı demektir. Düz tabanlılık erişkin yaşta sıklıkla yürüme problemlerine, eklem ağrılarına neden oluyorken çocuklarda ilk 5 yaşta NORMAL sayılabilir.
ÇOCUKLARDA DÜZ TABAN?
Ortopedistlerin uzmanlık alanı olan bu konuyu genel yönleriyle toparlarsak;
-Çocuklarda düz tabanlılık 5 yaşına kadar normal sayılmaktadır. (%80-90'ında)
-Çocuk yürürken ayak içi eğiriliği yok ama oturur ya da parmak ucunda dururken ayak içi eğriliği oluşuyor ise buna esnek düz tabanlılık denir ve 8 yaşına kadar tamamen geçmesi beklenir. ANCAK anne babada düz tabanlılık var ise çocukta da ömür boyu devam edebilir.
-Çocuk yürürken de, otururken de, parmak ucunda dururken de ayak içi eğriliği oluşmuyor ise sert düz tabandır ve mutlaka ortopedi uzmanı tarafından değerlendirilmelidir.
ÇOCUKLARA ORTOPEDİK AYAKKABI?
-Ortopedi hekimleri çocukların sağlıklı ayak gelişimi için ayakkabı dahi giyilmesini önermiyor. Evde çıplak ayak, çorap, patikle yürümeleri öneriliyor. Bu şekilde ayak-eklem kas gelişiminin daha sağlıklı olduğu vurgulanıyor.
-Çocukların dışarda yürümesi için ideal ayakkabı sert tabanlı, topuklu, içten destekli, sert kenarlı olmalıdır. Ortopedik, özel tabanlıklı ayakkabılar ortopedi doktoru tarafından başka hastalık durumları varsa tercih edilir, sağlıklı çocukların kullanması önerilmiyor!
-Çocuğunuzda herhangi bir düz tabanlılık fark etmeniz durumunda mutlaka uzman bir ortopedi hekimine görünmeniz önerilir. Çünkü %10-20'lik bir kesimde başka ek sorunlar olabilir.
Bebeğin ilk yaşları gelişimsel açıdan çok önemlidir ve bu süreçteki aksaklıklar hayat boyu sorunlara neden olabilir. Bu aksaklıklardan biri D-vit eksikliği/düşüklüğüdür. Bebeklerde eskiden çok sık görülen kemik yumuşaklığı (raşitizm) D-vitamini eksikliğine bağlı görülüyordu.
D-VİTAMİNİ NERDE BULUNUR?
D-vitamini birçok gıdada bulunsa da bu miktarlar günlük ihtiyaç için oldukça düşüktür. Anne sütünde de D-vitamini bir miktar bulunur ancak bu da bebeğin günlük ihtiyacına yetmez. D-vitaminin esas kaynağı güneş ışığıdır. Erken yaşlarda bebekler sık güneşlenemeyeceği için dışardan D-vitamini takviyesine ihtiyaç duyarlar!!!
D-VİTAMİNİ NEYE YARAR?
-Diş, kemik, kas gelişimine katkıda bulunur
-Bağışıklık sistemini güçlendirir
-Depresyonu önler
-Allerjik ve solunum yolu hastalık riskini azaltır
-Kanser oluşumunu önler
BEBEKLER NE ZAMAN D-VİTAMİNİNE BAŞLAMALI?
Bebekler ilk 1.aydan itibaren günlük 400 iu D-vit desteği almalıdır. D-vit desteği bazı görüşlere göre 1 yıl, bazılarına göre 3 yıla kadar önerilir, bizim tavsiyemiz en az 2 yıl süreyle kullanmaları.
2 YAŞ ÜSTÜ RUTİN D-VİT?
2 yaş sonrası kan tahliline göre karar verilmesi daha uygun.
D-VİT EKSİKLİĞİ KIŞIN DAHA FAZLA GÖRÜLÜYOR!!!
Güneşli günlerin az olduğu (kış) ve uzun süre kapalı ortamlarda kalmak D-vit eksikliği riskini arttırıyor. 6 ay üzeri bebekler günde 5 dk dan başlayarak elleri, kolları güneşlendirilmelidir. 2 yaş üstü min 30 dk güneşlenmek önerilir.
FONTANELİ ERKEN KAPANIYOR D-VİT KESELİM Mİ?
-Fontanel kapanması D-vitamininin kesilmesi için bir neden değildir? Bebeğin baş çevresi ölçümleri normal ise D-vitaminine devam edilir??
SAĞLIK OCAĞINDAKİ DAMLADA PARABEN VAR VERELİM Mİ?
-Parabenin kesinlikle kanser yaptığına dair kesin bir çalışma yoktur. Total paraben miktarı ihmal edilecek düzeyde azdır, yani Sağlık ocağının verdiği damlalar kullanılabilir, son zamanlarda o damlalardan da paraben zaten çıkarılmıştır.
!!!Pandemi ve kış nedeniyle D-vit eksikliği sıklıkla görülüyor. Güneşli olan her gün evimizde de olsak perdemizi açalım güneşi görelim.
Bebeklerde rutin verilen D-vitamininin ne kadar dozda ve ne kadar süreyle verilebileceğini çocuk endokrinoloji derneği bilgileriyle özetleyelim;
1)Anne sütü/Mama alan bebeklerin ek olarak ne aldıklarına bakılmaksızın EN AZ 1 yaşına kadar günlük 400 ünite, 'TERCİHEN' 3 yaşına kadar da günlük 600 ünite D-vitamini almalıdır. Prematür bebekler için 400 ünite yeterlidir
!!!Lütfen kullandığınız D-vitamini ürününün 1 adet damla/fıss kaç ünite D-vitamini içerdiğine bakalım. Markadan markaya doz fark edebiliyor. (Devletin verdiği Devit3 = 3 damlası 400 üniteye denk geliyor)
-D-vit vermemizdeki amaç bebek ve çocuklarda D-vitamini düzeyini 20 ng/ml üzerinde tutmak.
2)Gebe ve emziren anneler de D-vitamini almalıdır. Günlük en az 600-1200 ünite arası olmalıdır.
-Gebe/Emziren annelerde D-vit düzeyi 30 ng/ml üzeri olmalıdır.
ÇOCUKLARDA D-VİTAMİNİ SEVİYELERİ
-D-vitamini eksikliği = <12 ng/ml
-D-vitamini yetersizliği = 12-20 ng/ml
-Normal = >20 ng/ml
-D-vit zehirlenmesi = >100 ng/ml
!!!Yukardaki D-vitamini seviyelerinden D-vitamininin faydaları yanında fazlasının da zehirlenme yapabileceğini görüyoruz. Fazla miktarda D-vitamini kalsiyumu bağlayıp kalsiyumun organlarda birikmesine neden olur ve organ yetmezliklerine neden olabilir!! Acil durumdur!!
!!!Zehirlenmenin ilk bulguları; bulantı, kusma, karın ağrısı, bitkinlik, çok su içme, iştahsızlık, büyüme geriliği...
-Bu yüzden D-vitaminini hekim önerisiyle kullanalım ve önerilen dozun dışına çıkmayalım. D-vitamini yanında ayrıca vitamin şurupları veriyor isek şurubun içeriğine bakalım. Yazdığımız dozlar günlük ihtiyaç dozlarıdır.
-2 yaş ya da 3 yaşına kadar belirtilen dozda rutin D-vitamini verilebilir. Ancak sonrasında kan tahliline göre ihtiyaç varsa kullanmak daha sağlıklı bir yoldur.
Egzama, diğer adıyla atopik dermatit çevresel ve genetik fakrtörlere bağlı olarak bebeklerde görülebilir. Bu bebekler alerjik alt yapılı bebeklerdir. Yani ilerleyen zamanlarda birçok gıda ve maddeye karşı allerji geliştirebilecek bir yapıya sahiptirler. Egzamada olay cildin bariyer görevi gören tabakasının bütünlük kaybı yaşayarak su tutma özelliğini yitirerek kurumasıdır. Kuru bir cilt çatlak bir toprak gibidir, çatlak yerlerden mikropların girmesi ile ciddi cilt enfeksiyonları gelişebilir. Egzama, inek sütü ve mama ile beslenen bebeklerde daha sık görülür.
Bebeklerde egzama belirtileri nelerdir?
Egzama kaşıntılı, kuru, pullu deri ile kendini gösterir. Daha çok yanaklarda , diz-dirsek etrafında olur ancak egzamanın şiddetine göre tüm vücuda yayılabilir.
Egzamalı bebeklerin belli gıdalara ve maddelere allerjisi saptanabilir bu yüzden bu bebekler mutlaka erken dönemde allerji testi yatırıp allerjisi saptandığı gıda ve maddelerden bir süre uzak durmak zorundadır. Allerjisi olduğu maddeyle sık karşılaşması egzamanın şiddetlenmesine, alerjik akciğer rahatsızlıklarına sebebiyet verir. Allerji testinde her zaman bir etken saptanmayabilir yani allerji testi normal olup yine egzaması olabilir. Ne olursa olsun allerjen potansiyeli yüksek olan her türlü madde ve gıdadan bir süre uzak durması uyumuş devi uyandırmayı önler.
Bebeklerde egzama nasıl geçer?
Egzama her yaşta görülebilir ancak bebeklikte görülen egzama gerekli önlemler alınarak 5 yaşına kadar kendiliğinden düzelebilir. Sadece anne sütü aldığı ilk 6 aylık dönemde annenin beslenmesiyle bebeğe anne sütü ile geçen ve bebekte allerji yapabilen gıdalar bebekte egzamayı tetikleyebilir, olan egzamanın bulgularını şiddetlendirebilir. Bu dönemde anne hangi gıdaları yediğinde bebekte bulgular arttıyorsa o gıdaları bir süreyle ertelemelidir. Ek gıdaya geçiş döneminde mutlaka 3 gün kuralına göre bebeğe sebze,meyve,kuruyemiş, baklagil, tahıl ürünlerini deneyerek verilmelidir.
Bunlar dışında egzaması olan bebeğin giysileri hipoallerjen ve pamuklu olmalı, giysileri iyi durulanmalı, parfüm ve kimyasal madde içeren kokulu deterjanlar kullanılmamalı. Duş aldırırken de sabun kullanmamalı, şampuan hipoallerjen olmalıdır. Duş sonrası mutlaka iyice kurulandıktan sonra(silerek değil havluyu bastırarak kurutmak) bebeğe özel nemlendirici kremlerle vücudu nemlendirilmelidir. Yazları her gün, kışları her gün duş aldırılmalıdır. Odaları 24-25 derece sıcaklığında olmalı , çok sıkı ve çok katlı giydirilmemeli. Odalarında allerjen halılar, yün ve pelüş oyuncak ürünleri olmamalı. Evde evcil hayvan besliyorsak maalesef uzaklaştırmamız gerekiyor. Bunlar dışında stres, duygusal durum değişiklikleri de egzamaya neden olabilir.
Egzamada temel bakım vücudu nemlendirmektir. Allerji testi yapıp allerjenlerden uzak durmak, Sık duş aldırmak ve sonrasında nemlendirmek temel tedavidir.
Özetle egzama her yaşta bebeklerde görülebilir, bu bebekler alerjik zeminli olmaya meyilli bebeklerdir. Alerjenlere karşı katı bir tutum sergilenerek bebekte bronşit, astım gelişebilme ihtimalini de azaltmış olacağız
Bebeğiniz ilk 6 ay sadece anne sütü/ya mama aldı bundan sonrası için bebeğe artan kalori ihtiyacı için ek gıda da başlamak gerekiyor. Ek gıdaya en ideal başlama zamanı 5-6.aylar arasındadır.
EK GIDAYA NE ZAMAN BAŞLAYALIM?
El-ayak-ağız hastalığı özelikle yaz ve sonbahar aylarında görülen, virüslerle bulaşan ateş, boğaz ağrısı ve genellikle el-ayak-ağızda döküntülerin eşlik ettiği bir tablodur. 10 yaş altı çocuklarda daha sık görülmektedir. Solunum yolu, dışkı ve temas yoluyla bulaşır. Hastalığın kesin bir tedavisi ve aşısı yoktur. Bulguları rahatlatmaya yönelik tedaviler verilir.
KORUNMAK İÇİN NE YAPMALI?
??Hijyen
??Sık el Yıkama
??Mesafe
Bulaşıcı olduğu için hasta kişilerden en az 7 gün uzak durmak gerekiyor. Hasta kişiler kreşe, okula gönderilmemelidir.
DÖKÜNTÜLER NERELERDE OLUŞUR?
Ağız içi, ağız kenarı, dil, eller(özellikle avuç içi), ayak tabanı, diz, dirsek, kalçalarda döküntüler görülebilir. Ağızda oluşan yaralar beslenmeyi bozabilir, diğer bölgelerdeki döküntüler kaşıntı-ağrı yapabilmektedir. Döküntüler birkaç yerde olabilmekle birlikte saydığımız her bölgede görülebilir.
TEDAVİSİ NEDİR?
Hastalığa virüsler neden olduğu için tedavide;
ANTİBİYOTİĞİN YERİ YOKTUR
Hastalık hiçbir tedavi verilmese de 7-10 gün içinde kendiliğinden geçer. Ağız içi yaralar beslenmeyi bozduğu için soğuk ve acısız&baharatsız sıvı gıdalar verilmeli (soğuk yoğurt çorbası gibi). Vücuttaki döküntüler için losyon, ağrı kesici ve kaşıntı önleyiciler hekim önerisiyle verilebilir. Burdaki en kritik nokta beslenmeyi asgari de olsa sağlamaktır. Hiç beslenemeyen çocukların hastane yatışı gerekebilir. Hasta kişilerin odaları sık havalandırılmalı, temas edenler ellerini sıkça yıkamalıdır.
BU HASTALIK TEKRARLAR MI?
Hayır tekrarlamaz, bağışıklık bırakır.
Ateş vücut sıcaklığının 37.8-38 dereceyi geçmesine denir. Ateş birçok nedenle yükselebilir.
Enfeksiyonlar en sık ateşlenme nedenidir.
PEKİ ATEŞ NEDEN ÇIKAR?
Vücudumuza mikroplar girince vücudumuz bilinçli bir şekilde vücut sıcaklığını arttırır. Artmış vücut sıcaklığı mikropların gücünü azaltırken kendi bağışıklık sistemi hücrelerimizin daha güçlü hareket etmesine olanak sağlar.
ATEŞİ DÜŞÜRMELİ MİYİZ?
Bunun için kesin çizgiler çizmek oldukça güç. Ancak risk faktörü olmayan bebeklerin hafif ateşleri bir süre takip edilebilir. Peki risk faktörleri neler?
-6 aydan küçük olma
-Daha önce ateşli havale geçirme, ailede ateşli havale geçiren olması
-Yüksek ateş 38.5-39 dereceyi geçen ateş
Gibi durumlarda ateşe müdahale edilebilir.
NASIL DÜŞÜRELİM?
Antibiyotikler bakteri enfeksiyonlarına karşı 1940 tan beri kullanılan mucizevi ilaçlardır ancak...! Dünyada en sık antibiyotik kullanan ülkelerin başında yer alıyoruz ve gereksiz antibiyotik kullanımı ile de bizi ve çocuklarımızı ilerde çok ciddi tehlikeler bekliyor.
-Gereksiz kullanılan antibiyotikler karaciğer ve böbreklerden atıldığı için bu organlara ciddi harabiyetler verebilir!
-Gereksiz yere antibiyotik kullanımı mikropların savunma mekanizmasını geliştirerek bu antibiyotiklere karşı direnç geliştirmesine neden olur bu da ilerde basit bir boğaz enfeksiyonuna bile hiç bir antibiyotiğin etki etmemesi ile ölümlere neden olacağı kaçınılmazdır.
-Antibiyotikler, vücudumuzda bizi koruyan faydalı mikroorganizmaların da ölümüne neden olduğu için mantar enfeksiyonlarına, sadece bağırsakta sentezlenen B-K vitaminlerinin üretilememesiyle kan hastalıklarına, bağırsaktaki faydalı mikroorganizmaların ölümüyle de kansere ve birçok hastalığa artık savunmasız kalacağımız anlamına gelmektedir.
Bu yüzden...!
-Doktorunuz uygun görmedikçe asla antibiyotik kullanmayın, yazması için ısrar etmeyin, evde bir tane bulunsun diye yazdırmaya çalışmayın. Doktorunuz uygun gördüyse söylediği süre boyunca kullanmaya mutlaka özen gösterelim.
-Ateşi olan her çocuğa antibiyotik vermeyin, gripte, nezle de antibiyotik kullanmayın, bu hastalıklarda antibiyotik ateşi düşürmez aksine antibiyotik faydalı mikroorganizmaları öldüreceği için hastalığın daha da uzun sürmesine neden olacaktır.
-Dünya Sağlık Örgütüne göre bilinçsizce antibiyotik kullanımı devam ederse 30-40 yıl sonra basit enfeksiyonlardan milyonlarca kişi yaşamını yitirecek! Bu yüzden kendimize ve çocuklarımıza iyi bir gelecek bırakmak için antibiyotikte değil sağlığımızda ısrarcı olalım...
Corona enfeksiyonunun artarak devam ettiği bu günlerde gribal enfeksiyonların da sık görüldüğü sonbahar-kış aylarına giriyoruz. Bu yüzden vücut direncimizi korumak için beslenme, hijyen, uyku yanında diğer hastalıklara karşı bağışıklama çok önemlidir! Grip etkenlerinden biri olan İnfluenza Virüsü, çocuklarda daha ciddi hastalıklara neden olabilmektedir. Bu yüzden risk faktörü olan her çocuğa aşı yaptırmasını öneriyoruz.
Grip özellikle sonbahar aylarında yüksek ateş, halsizlik, öksürük belirtileriyle ortaya çıkan küçük çocuklarda ve yaşlılarda ciddi rahatsızlıklara neden olabilmektedir.Kreş ve okul çağı çocuklarının aynı ortamları paylaşması nedeniyle sıklıkla görülmektedir.
NASIL ÖNLEM ALALIM?
Vitaminler büyüme, gelişme ve bağışıklık sistemi için gerekli olan bileşiklerdir. Bazıları insan vücudunda salgılansa da bazıları mutlaka dışardan alınmalıdır.
DIŞARDAN VİTAMİNLERİ NASIL ALACAĞIZ?
Bebeklerde uzamış sarılık, karın ağrısı, idrar yaparken yanma, kabızlık, kötü kokulu akıntı, beyaz akıntı, iştahsızlık , kusma idrar yolu enfeksiyonu belirtisi olabilir.
-İdrar yolu enfeksiyonları üst solunum yolu enfeksiyonlarından sonra çocuklarda en sık görülen enfeksiyondur.
-Büyük çocuklarda şikayetler ifade edilebildiği için tanı kolay konabilmektedir ancak küçük çocuklarda tanı koymak zor olabilir. Küçük çocuklarda odağı bilinmeyen ateş varlığında mutlaka idrar yolu enfeksiyonu araştırılmalıdır.
-Yenidoğanlarda uzamış sarılık (14-21 günden uzun süren), inatçı kusmalar, inatçı pişikler, kabızlık, iştahsızlık, beslenememe durumlarında mutlaka idrar yolu enfeksiyonu araştırılmalıdır!!!
-Çocuklarda ateş, kusma, bulantı, karın ağrısı, kabızlık, idrar yaparken yanma, alt ıslatma, genital bölgede akıntı-kötü koku, iştahsızlık, büyüme-gelişme geriliği gibi ciddi boyutlara ulaşan sonuçlara neden olabilmektedir!
-Kız çocuklarında idrar kesesi ile idrar yaptığı bölge arasındaki mesafe (üretra) kısa olduğu için İYE daha sık görülmekle birlikte sünnetsiz olan çocuklarda sünnet derisi altında mikrop barınabildiği için bu çocuklarda İYE sıklığı sünnetli çocuklara göre 8-10 kat artmıştır! O yüzden erken dönemde sünnet ettirmek İYE riskini ciddi ölçüde azaltır!
Anlattığımız şikayetleri uzun süredir yaşıyorsanız mutlaka hekiminize danışın!!!
İlaçların etkinlikleri için saklanma koşulları ve son kullanım tarihleri(SKT) önemlidir. Uygun dozda kullanıldığında fayda sağlayan bu maddeler sağlıksız koşullarda bekletilip kullanılınca istenmeyen durumlara yol açabilir.
İLAÇLAR NERDE SAKLANMALI?
Acillere sürekli fazla dozda ilaç içen çocuklar geliyor, bazıları durumu ucuz atlatabilse de bazıları hayatını bile kaybedebiliyor! Bu yüzden;
İlaçlar orjinal kabında, kilitli dolaplarda muhafaza edilmelidir.
Ailelelerin korkulu rüyası bebeklerdeki gaz problemleri diğer adıyla infantil kolik her doğan bebekte görülebilecek bir durumdur. Ancak öyle gazlı bebekler var ki ailelerde ciddi anlamda kaygı ve endişeye neden oluyor. Peki infantil kolik nedir, neden olur?
Her bebeğin karekteri, yapısı farklı olduğu gibi gaz problemleri de bebeğe göre değişkenlik gösterir. Bu sorun bebeklerin daha ilk ayından itibaren başlayıp ilerleyen aylarda giderek azalsa da 1 yaşına kadar devam edebilir. Sakin olan bir bebekte ani başlayan ağlama, ellerini sıkma, bacaklarını karnına çekme, ıkınma, yüzünü buruşturma kolik ağrısını düşündürür. Tipik bir koliğin özelliği gün içinde tekrarlaması, günde toplam 2-3 saat sürmesi, bu sorunun bebekte 2-3 haftalıkken başlayıp aylar ilerledikçe azalması şeklindedir. Ancak bu duruma gelişme geriliği, iştahsızlık, fışkırır tarzda kusmalar eşlik ediyorsa ek başka hastalıkların araştırılması için hekime başvurmak gerekiyor.
İnfantil koliğin bilinen kesin bir tedavisi yoktur. Bu sorunu her bebek belli derecelerde yaşamaktadır. Bu ağrıların bebeğin beyin gelişimini desteklediği yönünde görüşler de vardır. Kolik ağrılarını tamamen ortadan kaldıramasak ta belli uygulamalar ile bebeğinizin bu sıkıntıları bir nebze atlatmasına yardımcı olabiliriz. Her defasında söylediğim emzirmeden ya da beslenmeden önce bebeğin burnunu mutlaka etkili bir pompa ile açmak bebeğizin beslenirken fazladan hava yutmasını engelleyip mide-barsak bölgesinde hava hapsini azaltacaktır. Hava hapsinin artması kolik ağrılara neden olur. Emziriyor isek bir göğüs emzirmesi bittikten sonra bebeğin gazını 30 dk süreyle çıkarıp midesinin boşalmasını bekledikten sonra diğer göğüs beslenmesine geçebiliriz. Sonra tekrar gazını çıkarmak için bebeği kendimize doğru çevirip başı omzumuza yaslar pozisyonda iken sırtına avuç içimizle alttan üste doğru hafif hafif vurarak gazını çıkaralım. Bunu yaparken dans eder gibi aşağı yukarı doğru sallanmak ta hapsolmuş gazın yukarı doğru ilerleyip çıkmasına yardımcı olacaktır.
Mamayla beslenen çok gazlı bebeklerde özel gaz yapmayan mamaları tercih edelim. Probiyotik içerikli mamalar da barsak motilitesini düzenleyip yararlı barsak bakterilerinin artışı ile gaz oluşumunu azaltmaya yardımcı olacaktır. Emziren anneler beslenmesine dikkat etmeli kendisinde de gaz yapabilecek yiyeceklerden uzak durmalıdır. Gazlı içecekler, soğan,fasülye, brüksel lahanası, brokoli, karnabahar, kuşkonmaz, enginar, elma, erik, şeftali, armut, sakız, çay, kahve,sigara kullanımı gaz oluşumunu arttırıcı ve bağırsak motilitesi üzerine olumsuz etkileri vardır. Bazı aşırı gazlı bebeklerde annelerin bir süreyle süt ve süt ürünlerini, yumurta, fındık, fıstık tüketimini kısıtlamayı da öneriyoruz.
Annenin rezene, papatya, ıhlamur, nane çay tüketimi bulguları azaltabilmektedir. Beslenme dışında bebeğin odasının sessiz, loş ışıkla aydınlatılması uyaranların azaltılması sakinleşme hali sağlamaktadır. Bebeğimiz ağladığında dik şekilde kucağa alınmalı ritmik hareketler yaparak onunla sakin ses tonuyla konuşmak, şarkı söylemek, dans etmek bebeği sakinleştirmeye yardımcı olacaktır. Belli seslerin (elektrik süpürgesi, fön makinası, su, dalga, aspiratör, rüzgar gibi) bebeği sakinleştirici etkisi olabilmektedir, bunları telefonunuza kaydetip dinletmek te başka öneriler arasında.
Kolik ağrılar genellikle akşama doğru olmaktadır, bebeğimize akşama doğru ılık bir duş aldırmak bebeği rahatlatacaktır. Ayrıca bazı bebekler bebek arabası ya da normal araba yolculuğunu sevebilir. Her bebeği rahatlatan yöntem farklı olabilir ve bunu bulup keşfetmek yine fedakar annelerimize düşüyor. Tüm bu uygulamalara rağmen bebeğimizde telkin edilmeyecek kolik ağrılar var ise doktor tavsiyesi ile gaz giderici ilaçlar kullanılabilir. Bilmeniz gereken bu ağrıların her bebekte görülebileceği, bebeğin gelişimi üzerine herhangi bir zararının olmadığı ve zamanla bu ağrıların aylar geçtikçe azalacağıdır. Ancak bebeğinizde beslenme bozukluğu, gelişim geriliği, fışkırır tarzda kusmalar, inatçı pişikler, egzama gibi ek bulgular varlığında mutlaka hekiminize başvurun.
İsilik bebeğin aşırı terlemesine neden olabilecek durumlarda daha sık görülmektedir. Bu yüzden yazın daha fazla görülebiliyor ancak kışın fazla ısıtılan evlerde, aşırı ve pamuk dışı kıyafetlerle giydirilen bebeklerde de isilik görülebiliyor.
İsilik küçük bebeklerde yaygın görülen, önlem alınmazsa kaşıntı, huzursuzluk ve cilt enfeksiyonlarına neden olabilecek bir durumdur.
NEDEN OLUR?
-Artmış vücut sıcaklığına bağlı görülen aşırı terleme, ter bezlerinde tıkanmaya neden olur. Ter cilt içinde hapsolur.
Güneş altında fazla durma, güneş çarpmaları
Aşırı ısınan, sıcak evler
Kalın, sentetik, dar giysiler kullanmak
Ateşli hastalıklar
Bebek bezinin sık değiştirilmemesi
Bebeği sık yıkamamak
Sıcak ve nemli ortamlarda uzun süre durmak
Krem, yağ ürünlerinin sıcak ortamlarda sık sık kullanılması
!!!İsilik oluşumunu arttırırır!!!
İSİLİĞİ ÖNLEMEK&AZALTMAK İÇİN ;
-Sık sık duş aldırmak
-Ortam ısısına dikkat etmek
-Pamuklu, nefes alabilir açık renkli kıyafet tercih etmek
-Bebek bezini sık sık değiştirmek
-Yatak, yastık kılıflarının pamuklu olanlarını tercih etmek
!!!İleri formlarında hekim önerisiyle ilaç tedavileri verilebilir.
Karın ağrıları çocuklarda %70-80 önem arz etmese de daha doğrusu ciddi bir hastalık belirtisi olmasa da, nedenini kesin bilmediğimiz karın ağrılarına ağrı kesici vermemeliyiz!!!
NEDEN?
Çünkü bazı bağırsak, böbrek, mide gibi karın organları ile ilgili acil durumların ilk belirtisi karın ağrısı olabilir. Ağrı kesiciler bu önemli belirtiyi ortadan kaldırarak mevcut acil durumun bulgularını gizleyebilir. Bu da tedavi ve müdahalelerin gecikmesine neden olarak çocuğun sağlığını, hayatını büyük ölçüde tehlikeye atar!
-Bu yüzden karnı ağrıyan bir çocuğa hekim önerisi dışında asla ağrı kesici vermeyin!!!
Karnı ağrıyınca evde ağrı kesiciler verilmiş olan bir çocuk karın ağrısı uyarısı kaybolduğu için apandisit enfeksiyonu teşhisi gecikebilir. Apandisit patlayınca genel durumu aniden bozularak hastaneye gelir. Bazen iş işten geçmiş olabilir! Lütfen aklımızda olsun!!!
Çocuğunuzun herhangi bir sağlık sorunu yok ancak kilo alımı yetersiz ise beslenme için tercih edilecek gıdalara dikkat ederek kilo alımına katkı sağlayabilirsiniz. Ancak kilo almayan bir çocuk öncelikle uzman bir hekim tarafından mutlaka değerlendirilmiş olmalıdır!
ÖNCELİKLE YANLIŞ BESLENME MODELLERİNİ MUTLAKA TERK EDİN!
Yanlış beslenme tercihleri çocukların hem sağlığına hem de büyüme ve gelişimleri için oldukça tehlikeli. Çocuğa çikolata, gofret, cips, kola, fast-food, hazır meyve suyu vermek yapacağınız en büyük kötülüktür. Bunları yaparak sağlıklı bir gelişme lütfen beklemeyin!
KİLO ALIMINI DESTEKLEYİCİ GIDALAR
ANNE SÜTÜ(SÜT)...İlk 2 yıl vermeye özen gösterilmeli!
Krup sıklıkla 6 ay- 3 yaş arası çocuklarda özellikle sonbahar-kış-bahar aylarında yani sert mevsim geçişlerinin olduğu dönemlerde ortaya çıkan hafif ateş (olmayadabilir) , burun akıntısı ya da tıkanıklığı gibi üst solunum yolu enfeksiyonu belirtileri ile başlayan sonrasında ani olarak seste kabalaşma (havlar tarzda öksürme) /ses kısıklığı ile kendini gösteren bir durumdur. Hafif-orta-ağır formları mevcuttur ve tıbben acil bir durum olabilmektedir!!!
-Çocukta hafif üst solunum yolu bulguları varken aniden ortaya çıkan kaba(havlar) tarzda öksürme, ses kısıklığı, boğuk bir ses olarak ortaya çıkar. Sıklıkla virüslerden kaynaklanmaktadır ancak bakteriyel olanlar daha tehlikelidir. Solunum yollarında ilerleyici daralmaya neden olup hayatı tehtid edebilecek sonuçlara neden olabileceği için krup belirtileri olması durumunda lütfen hekiminize başvurun!
-Ağır formları solunum zorluğuna, hızlı nefes almaya, huzursuzluk ve ağız, dudak, tırnaklarda morarmalara neden olabilmektedir! Ve mutlaka hastaneye yatış gerekmektedir.
-Virüsler çok bulaşıcı olduğu için Grip bulguları olan kişilerden çocuğu uzak tutmak ve sık el yıkama önemlidir!
-Evde gece aniden bu bulgularla uyanan çocuğu sakin tutmak önemlidir, ağlamak bulguları ağırlaştırabilir. Viral krup tedavisinde soğuk buhar, steroid tedavisi uygulanır. Evde soğuk buhar cihazınız yoksa serin(soğuk) gecelerde pencereyi açıp 15-20 dk soğuk havayı solutmak ya da buzdolabının üst kısmını açıp ordaki soğuk buharı solutmak bulguları rahatlatmaya yardımcı olur. Ayrıca bol sıvı alınması sağlanmalı, bitki çayı (1-2 çay bardağı ıhlamur, nane, papatya çayı) verilebilir.
-Genellikle antibiyotik gerektirmez (hafif ateş, virüslere bağlı düşünülen) ancak bakteriyel krup (yüksek ateş) olması durumunda antibiyotik verilmesi gerekmektedir.
-Krubun tekrarlama olasılığı vardır ancak çok sık geçirilmesi durumunda allerji ve reflü açısından değerlendirme yapılmalıdır.
Laringomalazi, halk diliyle ifade etmeye çalışırsak ; 'Yumuşak gırtlak' bebeklerde doğumdan sonra en sık hırıltılı ses kısıklığının nedenidir. Bebek daha anne karnında iken gırtlak dokusundaki kıkırdağın iyi gelişememesinden kaynaklanır. Bebek soluk aldığı zaman bu kısım içe doğru çökerek, ötme tarzında bir sese neden olur. Hafif, orta, ağır şekilleri vardır ve bu sınıflamayı KBB uzmanı yapar.
TANI NASIL KONUR?
Videodaki gibi bir görünüm sonrası hekim tarafından laringomalazi düşünülür, altta yatan başka solunum yolu anormallikleri var mı diye KBB tarafından detaylı inceleme yapılır.
TEDAVİSİ VAR MI?
Tedavisi yoktur, genellikle hafif-orta şekilde görülür ancak ağır laringomalazi olaylarında bu durum hayatı tehtid eden solunum zorluklarına neden oluyorsa KBB uzmanı tarafından trakeostomi (boğazın delinip tüp takılması) gerekebilir.
NE ZAMAN DÜZELİR?
Zamanla burdaki kıkırdak dokunun olgunlaşması ile ortalama 1.5-2 yaş civarı tamamen düzelir. Sendrom eşlik ediyorsa biraz daha geç düzelebilir.
NEYE DİKKAT EDELİM?
Bebeğin burnunu mutlaka etkili bir pompa ile günlük düzenli açalım. Burnun kapalı olması durumunda burdaki içe çökme daha da artabilir. Yastık asla kullanmayalım, yastık darlığı daha da arttırabilir. Beslerken hızlı beslememeye özen gösterelim. Besledikten sonra gazını mutlaka etkili bir şekilde çıkardıktan sonra bebeği yatağına yatıralım. Özetle gırtlak sertleşene kadar (1-2 yıl) bebeğe çok özenle bakmamız gerekiyor.
Nezle, çoğunlukla virüslerin neden olduğu enfeksiyonlardır. Hava cereyanında kalmak, üşümek, ayakların ıslak kalması vb. durumlarda enfeksiyona doğrudan neden olmasalar da, vücut direncini kırarak enfeksiyona yol açabilir ve enfeksiyonla mücadeleyi zorlaştırabilir. Çocuklarda sıkça görülen nezlenin iyi tedavi edilmemesi halinde orta kulak iltihabına, sinüzite veya bronşite yol açabilir. Bebekler nezle ve grip gibi hastalıkları daha ağır geçirebilirler. Özellikle 2-3 aylığa kadar olan bebekleri hasta kişilerden olabildiğince korumak gerekir.
Nezle belirtileri
Bebek iyi görünmüyorsa, beslenmekte zorlanıyor ya da tamamen reddediyorsa, hızlı ya da zorlanarak nefes alıp veriyorsa(inlemenli solunum, dakikada 60 dan fazla solunum yapması) mutlaka acilen doktora başvurulmalıdır. Bu kadar küçük bebeklerde yüksek ateş olması çok beklenmez; bu nedenle hastalığın şiddetini ateşin varlığı ile değerlendirmek yanıltıcı olabilir. Yani bu bulgular var ama ateşi yoksa durum yine ciddi olabilir.
Nezle ve buna bağlı burun tıkanıklığı, çocuklarda en sık gördüğümüz belirtilerdendir. Burun havanın vücuda giriş kapısıdır, burada hava ısıtılır, tozlarından arındırılır ve nemlendirilir. Havanın burun içinden rahat geçebilmesi için üç koşul vardır. Birincisi burun yapısının düzgün, burun etlerinin normal büyüklükte olması gerekir. İkincisi, burun mukozası denilen, burnu döşeyen tabakanın sağlıklı, üçüncüsü de burun salgılarının akışkan olması gerekir. Nezle, rhinovirus ailesinden bir virüsün burun mukozasına girmesi ile başlar. Burun akar, tıkanır hapşırıklar artar, hafif ateş ve halsizlik hissedilir. Nezleye bağlı burun tıkanıklıkları iyi tedavi edilmediği zaman orta kulak iltihabına, sinüzite veya bronşit/bronşiolite yol açabilir. Halbuki yapılacak şey basittir. Nezle durumunda burun açıklığı için mutlaka gerekli tedbirler aile tarafından alınmalıdır. En basit ve güvenilir yöntem iki burun deliğine serum fizyolojik 5-10 damla damlatılıp etkili bir pompa(ağızla çekilen ya da makineye takılan) ile açılmalıdır. Günde 2-3 kez tekrarlanmalıdır. Hekim tavsiyesiyle burun açıcı damla/sprey ilaçlar verilebilir. Antibiyotiğe hemen başlanmamalı, gerekirse ateş düşürücü ağrı kesici ilaçlar kullanılmalıdır.
Yapılması gerekenler
Burnu tıkalı olan bebek emmekte güçlük çekeceği için burnuna steril tuzlu su yani serum fizyolojik damlatılıp burnu pompa ile çekilmeli ve doktora burun açıcı (dekonjestan) damla kullanılıp kullanılamayacağı danışılmalıdır. Dekonjestan ilaçlar genellikle doktora danışılmadan kullanılmamalıdır. Özellikle kış günlerinde kalorifer ile ısıtılan odalarda havanın kuru olması nedeni ile nezle olan çocuklarda burun tıkanıklığına da bağlı olarak boğaz tahrişleri sık görülmektedir. Bunun önlemenin en kolay yolu odayı nemlendirmek ve bunun için kalorifer üzerine ıslak bez yada buhar makinesi kullanmaktır. Hasta bebeğin içtiği süt/su miktarı dikkate alınmalı ve bebeğin susuz kalmamasına dikkat edilmelidir. Giderek güçsüzleşen, ağzı kuruyan, bezi 3-4 saat kuru kalan bebeğin acil olarak doktora götürülmesi şarttır. Daha büyük çocuklarda soğuk algınlığı genellikle ateşli olur, birkaç kez kusabilirler. Ancak nezle tam başladığında ateşleri düşer ve nezleye bağlı burun akıntısı gibi rahatsızlıklar ön plana çıkar. Bazen virüslerin zayıflattığı vücutta bakteriler ikincil enfeksiyonlara yol açabilir. Uzayan nezleye ateş, sarı-yeşil burun akıntısı, kulak ağrısı veya işitme kaybı, öksürük iştahsızlık eklenirse orta kulak enfeksiyonu, bronşit, zatürre gibi bir ikincil enfeksiyon düşünülmeli ve doktora görünülmelidir. Bu tür enfeksiyonların tedavisi doktor tavsiyesiyle antibiyotiklerle yapılır. Boğaz ağrısı, ateş ve halsizlik şikâyetiyle gelen çocuğun sadece nezle mi yoksa grip mi geçirdiğini anlamak her zaman kolay değildir. Gribe neden olan genellikle influenza virüsü grubudur. Grip nezleye nazaran daha yüksek ateşe ve genel kırgınlığa yol açar. İştah azalır, yaygın kas ağrıları, titreme belirtileri görülebilir. Gripte de nezlede de tedaviler destekleyici tedavilerdir. Bol sıvı alarak vücudun kuru kalmasını önlemeli, burun mutalaka açık tutulmalı, ateş düşürücü ve dekonjestan ilaçlar doktorun önerisiyle kullanılmalı ve istirahat edilmelidir.
Küçük çocuklarda(3-4 yaş altı) boğaz enfeksiyonu denilen durumların nedeni çoğunlukla öpücük hastalığı olabilir. Dirençli ateşler, beyazlamış bademcikler, halsizlik, kilo kaybı ve dalak-karaciğer büyüklüklerine neden olabilir. Üstelik bu durum haftalarca/aylarca devam edebilir.
Hastalığa neden olan virüs Ebstein-Barr virüsüdür diğer adıyla Enfeksiyoz Mononükleaz. Öpme solunum ve tükürük bulaşı yapabileceği için adına Öpücük Hastalığı deniyor. Çok öpülen bebek ve çocuklarda ve bu virüs dirençli yüksek ateşlere (39-40 derece civarı), bademciklerde beyaz lekelere, halsizlik, boğaz ağrısı, beslenme bozukluğu, lenf bezlerinde ve dalak büyümelerine neden olabilir ve maalesef bakteriyel bademcik enfeksiyonu ile sık karışıp sürekli antibiyotik kullanımına neden olur.
NELER GÖRÜLÜR?
Bazı hastalarda cilt döküntüsü, 7-8 gün süren yüksek ateş(39-40), boğaz ağrısı, beze büyüklüğü, göz kızarıklığı, halsizlik, iştahsızlık, dalak-karaciğer büyüklüğü. Dalak-karaciğer büyüklüğü aylarca devam edebilir.
NASIL KORUNALIM?
Malesef aşısı yoktur. Hasta kişiden sağlıklı kişiye Temas yoluyla (özellikle öperek) bulaşır.
Maske-Mesafe-Hijyen önemli
Bu bebekler polikliniğe; 'Hocam bebeğim artık emmek istemiyor, çok huzursuz' diye getiriliyor, hatta bazen SÜTÜM YETERSİZ diye algılanıp mama bile başlanılabiliyor.
Pamukçuk bebeklerin ağzında, yanak, yumuşak-sert damak, dilde süt parçalarına benzeyen beyaz bir tabakadan oluşan mantar enfeksiyonudur. Bebekte 5.günden 1 yaşına kadar oluşabilir. Meme reddine, huzursuzluklara neden olabilir.
PEKİ NEDEN OLUŞUR?
-Annede vajinal mantar enfeksiyonu var ve bebek normal yolla doğduysa henüz immun sistemi güçlenmemiş bebekte bu durum pamukçuğa neden olabilir.
-Anne memesinde mantar enfeksiyonu ya da hijyen kurallarına dikkat etmeme söz konusu ise
-İyi temizlenmemiş biberon, emzik kullanımı var ise
-Emziren Anne antibiyotik kullanıyor ise
Pamukçuk gelişebilir.
PAMUKÇUK BEBEKTE NE YAPAR?
-Emme güçlüğü, emmeme, memeyi reddetme, huzursuzluk, sinirlilik, kilo kaybı yapabilir.
PAMUKÇUKTA NE YAPALIM?
-Ellerimizi sık yıkayalım
-Meme başı, biberon, emzik temizliğine dikkat edelim (her emzirme sonrası meme ucu anne sütü ile temizlenmeli, meme ucu günde en az bir kez suyla yıkanmalı)
-Emzirmeyi asla bırakmamalıyız hatta son sürat devam etmeliyiz
-Beyaz bölgeler plaklaşmışsa;
1 çay bardağı kaynatılmış suya 1 çay kaşığı karbonat koyup iyice eritildikten sonra temiz bir tülbent/gazlı bezi bu sıvıya batırıp ağız içindeki beyaz yerleri siliyoruz (sıvıyı içirmiyoruz!!!)
-Hekiminiz gerek görüyorsa ağız içi mantar ilacı kullanılabilir.
Tekrarlayan inatçı pamukçuklarda mutlaka hekime başvuralım!
Emme refleksi bebeklerde anne karnında başlayan bir reflekstir. Bir süreye kadar da devam edebilir. 1 yaşına kadarki çocukların yarısı parmağını emmeyi bırakmaz.
Parmak emme, diş çıkarma döneminde damak kaşınması nedeniyle, açlıkta ve uykuya dalarken olabilir.
NE ZAMANA KADAR NORMAL SAYILABİLİR?
3-4 yaşına kadar parmak emme masum görülebilir. Ancak başka durumların eşlik etmemesi gerekir. Çocuğun gelişimi normal ise 3-4 yaşa kadar beklenebilir.
Çocuk 3-4 yaşından sonra hala parmak emiyor ise psikolojik nedenler araştırılmalıdır. Sevgisizlik, kontrolcü-baskıcı aile, aile içi şiddet, korku, yeni kardeş, ilgi çekmek gibi durumlar sayılabilir.
Bu durumda çocuğa baskı yapılmamalı, zorlanmamalı, eli bağlamamalı, eline vurmak acı şeyler sürmek çok travmatik sonuçlara neden olabilir. Çocuğun ilgisi başka yöne çekilmeli, davranışları gözlemlenmelidir.
Parmak emme yanında başka bulguların olması ya da 3-4 yaşını geçmiş hala parmak emiyor ise Çocuk Psikiyatri uzmanından yardım alınmalıdır.
Çocuklarda parmak ucu yürüme çocukların yaklaşık %10'unda görülebilmektedir. Parmak ucu yürümenin %90'ından fazlasının kesin nedeni bilinmiyor.
NORMAL OLABİLECEK;
Çocukların 2 yaşına kadar ara sıra parmak ucu ara sıra topukla yürümeleri kabul edilebilir.
ANORMAL OLABİLECEK;
Çocuk 2 yaşından önce SADECE parmak ucu yürüme yapıyor ise ya da 2 YAŞINI GEÇTİ ara sıra parmak ucu yürüme yapıyor ise dikkat etmek gerekiyor.
PARMAK UCU YÜRÜME NEDEN OLABİLİR?
-Sebebi bilinmeyen nedenler (%90)
-Aile kaynaklı (genetik yatkınlık)
-Kas hastalıkları
-Sinir hastalıkları
-Eklem problemleri
-Psikiyatrik nedenler
Yürüteç kullanan çocuklarda parmak ucu yürüme sık görülür, normal yürüme gecikebilir.
2 yaş altında SADECE parmak ucunda yürüyen
(aralarda normal yürümesi olmayan) ya da 2 yaşını geçmesine rağmen ara sıra parmak ucun yürüyen çocuk mutlaka ;
1)Ortopedi
2)Çocuk nöroloji tarafından değerlendirilmelidir.
Tekrarlayan ve düşmeyen ateşler!
Sürekli Tekrarlayan boğaz iltihabı!
2 YAŞ ÜZERİ çocuklarda besleyici değeri olmayan maddelerin düzenli ve aşırı miktarda yenmesi, kemirilmesi, yalanması durumuna Pika Sendromu denililiyor. Toprak, kağıt, saç, boya, duvar, kalem, silgi, kil, tebeşir bu maddelerin başında geliyor.
-Çocuğa PİKA sendromu denilebilmesi için 2 yaşından büyük olmalıdır. Normalde bebekler 2 yaşına kadar öğeleri tanımak için ağzına götürebilir.
BUNU NEDEN YAPARLAR?
YETERLİ VE SAĞLIKLI BESLENEMEYEN çocuklarda demir eksikliği başta olmak üzere, çinko, kalsiyum ve başka vitamin eksiklikleri çocuğu bu davranışa itebilir. Bu çocukların büyüme ve gelişimleri geri olabilmektedir. Bazen de bu duruma psikiyatrik hastalıklar (otizm, şizofreni başlangıcı vs) neden olabilir
PİKA SENDROMU NEYE NEDEN OLUR?
-Karın ağrısı, kabızlığa
-Paraziter hastalıklara
-Civa-kurşun zehirlenmesine
-Ağır nörolojik hastalıklara
-Dikkat eksikliğine
-Davranış bozukluklarına
-Eğitim başarısında düşmeye
-Büyümenin gerilemesine
neden olabiliyor.
2 YAŞ ÜSTÜ ÇOCUKTA PİKA GÖRÜLÜRSE NE YAPILMALI?
Mutlaka uzman çocuk hekimi ve çocuk psikiyatristi tarafından detaylı değerlendirme gerekir. Nedene yönelik tedaviler verilir. Kan sayımı, vitamin düzeyleri için kan testi alınır.
Sizde çocuğunuzda buna benzer bir durumu gözlemliyorsanız lütfen hekiminize başvurun!
Bebeklerin cildi çok hassas ve narin olduğu için kolaylıkla tahriş olup pişiklere sebep olmaktadır. Pişiğin birçok nedeni olabilir. Bezin bebeğe uygun boyutta olmaması (özellikle küçük olması), bezinin sıkı bağlanması, alt bölgesinin nemli kalması ya da kirlenmiş bezin sık değiştirilmemesi, beze karşı gelişen allerjik reaksiyonlar, gıda allerjileri, mantar ve bakteri enfeksiyonları en önemli pişik sebepleridir.
PİŞİK OLUŞUMUNU ENGELLEMEK İÇİN NE YAPALIM?
Prematür bebeklerle en çok merak edilenleri yazdık...
Bebekler
genelde 38-40 hafta arası doğarlar bu bebeklere term bebek denir. 40-42. Hafta
doğan bebeklere postterm bebek adını alır. 37 hafta ve altı doğan bebeklere
preterm bebek denir. 32 haftanın altında doğan bebekler ileri derecede prematür
bebek olarak kabul edilir. 23 hafta altı doğan bebekler genellikle uzun dönem
yaşama şansına sahip değiller ve teorik olarak 22 hafta ve altı bir bebek
akciğer ve birçok organ tam gelişemediği için tıbben yaşamaz diye kabul edilir.
Bundan dolayı 23 hafta hayati bir sınır kabul edilir.
Prematür bebekler doğum haftasına göre
belli bir kilo ile doğarlar. 32-36 hafta arası doğan bebekler kabaca 1800-2200
gram, 28-32 hafta arası bebekler 1500-1800 gram, 28 hafta altı bebekler
1000-1500 gram civarında , 23-24 hafta bir bebek 500 gram civarında doğar. Bir
prematür bebeğin yoğun bakımda izlenme şartı teorik olarak 2000 gram altında
ise olmaktadır ancak bu durum bebekten bebeğe kısmi olarak değişebilir. Bebek
iyi emiyor kendi solunumunu yapabilecek kapasitede ise 2000 gram altı doğsa
bile anne yanında izlenebilir.
Prematür bebekler doğurtulmadan önce
anneye steroid denilen ilaçlar verilerek akciğerlerinin olgunlaşması
hızlandırılır. Bebek doğduktan sonra kendi solunum kasları kendi solunumunu
yapmaya yetecek düzeyde değilse yoğun bakım şartlarında izlenip solunum
probleminin ağırlığına göre Oksijen, CPAP ya da entübe edilerek izlenir. Bebek
kendi solunumunu yapacak düzeye gelene kadar yoğun bakımda izlenir. Ayrıca
bebeğin yoğun bakımda izlenmesinin bir nedeni de emme refleksinin güçlü olup
olmamasına göre de değişir. Emme kuvveti iyi olana kadar bebek yoğun bakımda
izlenir. Yoğun bakımda izlenme nedenlerinden bazıları da deri altı yağlı
dokusunun yeterli olmamasına bağlı vücut ısılarını koruyamamaları,
enfeksiyonlar, doğum esnasındaki solunum yetmezliğine bağlı olarak görülen
organ hasarları, doğum anomalileridir.
Beslenme… Bir bebeğin emme, yutma, nefes
alma koordinasyonu 32-33. Haftadan itibaren başlayabildiği için 33 hafta altı
doğan bebekler yoğun bakımda mideye burundan ya da ağızdan sonda takılarak
yapılır. Sonda içinden anne sütü ya da mama ile beslenme yapılır. Bu şekilde
beslenen bebekler ara sıra ağızdan emme kuvvetleri kontrol edilerek ağız
yoluyla anne sütü/mama alıp alamadıkları kontrol edilir.
Akciğer gelişimi… Bu durum bebeğin
doğduğu haftaya göre değişkenlik gösterir. 1000 gram altında doğan bir bebekte
kronik akciğer hasarı olma olasılığı %30 civarında iken , 500-750 gram civarı
doğan bir bebekte kronik akciğer hasarı olma olasılığı %50 üzerine çıkmaktadır.
Akciğeri üzüm ağacına benzetirsek üzüm gibi olan alveollerin diri olmasını
sağlayan sürfaktan denilen maddedir bunun eksikliği ise alveollerin büzüşmesine
neden olarak ciddi solunum problemlerine neden olur. Akciğer gelişimi anne
karnında 34. Haftaya kadar devam eder. Bu yüzden ağır prematür doğan bebekler
doğduktan sonra dışardan sürfaktan verilmesine ihtiyaç duyarlar.
Beyin gelişimi… Anne karnında daha
birkaç hücreden oluşan bebek 21.-28. Günlerde nöral plak denilen ilk sinir
sistemine ait taslağa sahip olur. Bu yapı büyüyerek , bazı hücreleri farklılaşarak
beyin hücreleri oluşur. Bu dönemlerde ‘folik asit’ hayati öneme sahiptir. Folik
asit eksikliği olan annelerin bebekleri ciddi nörolojik bozukluklarla ( spina
bifida ) doğabilirler. Bunların bazıları o kadar ciddidir ki bebek daha anne
karnında iken hayatını kaybeder, bazıları doğduktan sonra büyük anormalliklerle
doğup ciddi sorunlarla boğuşur. Bu yüzden gebeliğin 4.-10. Haftaları beyin
gelişiminin en kritik dönemleridir. Bundan sonraki süreçte beyin hücreleri
arasındaki bağlantılar artarak devam eder ve bebek doğduktan sonra 6. Yaşına
kadar beyin gelişimi devam eder. Bebeğin belli beceri, hafıza , zeka, duysal ,
motor gelişimi beyin gelişimine bağlıdır ve bebek ne kadar erken doğarsa bu
yetiler bu derecede hazırlıksız haldedir. Gebe iken bebeğin beyin gelişinin
sağlıklı seyri için annenin yeterli ve sağlıklı beslenmesi çok önemlidir.
Bunlardan en önemlisi az önce de dediğimiz gibi folik asit kullanımıdır. Bu
yüzden gebelik düşünen her anne gebe olmadan 3 ay önce folik asit kullanmaya
başlanması uzmanlarca öneriliyor. Gebelikte bol bol meyve, sebze, tam tahıllı
gıda tüketmek folik asit için önemlidir. Folik asit içeren gıdaların başında ;
mercimek, ıspanak, kuşkonmaz, narenciye, tahin , ceviz , buğday ekmeği ,
yumurta , fesleğen , kekik , kereviz , brüksel lahanası, ciğer , fındık ,
patlıcan , msır , soya fasülyesi , yer fıstığı , bamya, bal kabağı geliyor.
Gebelikte bu gıdaların sıkça tüketilmesini öneriyoruz. Bunlar dışında zeka gelişimi için balığı
ihmal etmeyin. Haftada 2-3 kez balık tüketimi ile omega 3 ve 6 yağ asitleri
bebeğin beyin gelişimine olumlu katkıları bulunur. Beyin gelişimini ciddi
ölçüde etkilediği için alkol , sigara ve uyuşturucu maddelerden mutlaka uzak
durulmalı. Bunlar sadece beyin değil bebeğin bütün hayati organları üzerinde
ciddi anormalliklere de neden olur.
PREMATÜR
BEBEKLER DOĞDUKTAN SONRA DİKKAT EDİLMESİ GERKENLER
Prematür bebekler doğduktan sonra özel
bakıma ihtiyaç duyarlar. Eğer bebek beslenme, vücut ısı kontrolü, solunum ve
buna benzer problemlerle dünyaya gelmişse bir süre yoğun bakımda izlenirler. Bu
bebekler anne karnı gibi sıcak olan küvöz denilen cihazlar içinde takip edilir.
Bebeğin problemine göre tüm ihtiyaçları küvöz içinde yapılır.
Prematür bebeğin en sık sorunları
nelerdir?
Bu bebekler birçok organının tam gelişemediği
bir zamanda dünyaya gelirler. Başlıca akciğer, beyin, kalp , bağırsak
sistemleri, göz problemleri görülebilir. Akciğerler tam gelişemediği için ileri
hava yolu desteğine ihtiyaç duyarlar. Maalesef öyle bebekler vardır ki en ileri
düzey hava yolu desteği verilmesine rağmen tam cevap alınamayabilir. Bebeğin uzun
süreli oksijen tedavisi gerektirecek solunum desteği alması durumunda ise
başlıca akciğer ve gözlerde harabiyetler görülebilir. Akciğerlerde uzun süreli
oksijen tedavisine bağlı bronkopulmoner displazi dediğimiz kronik akciğer
hastalığı gelişebilir. Bu bebekler hayat boyu akciğer açısından daha hassas
olurlar, rahat akciğer enfeksiyonu geçirebilirler. Uzun süreli oksijen
tedavisinin bebek için bir zararı da gözde oluşan Prematür Retinopatisi (ROP)
dir. Bu yüzden yoğun bakımda yatan bebeklere olabildiğince az konsantreden
oksijen verilmeye çalışılır ve olabilecek en erken dönemde bebeği oksijen
desteğinden kurtarmak ana amaçtır. Takip eden hekim bebeğin göz takiplerini
düzenli olarak yaptırır. Prematür bebeklerin beyin dokusunun yeterince olgun
olmamasından dolayı, beyin boşuklarını örten hücreler kendiliğinden kanama
eğilimindedir. Beyin boşluklarını örten hücreler bazen o kadar hassastır ki
doğum esnasında bile beyin içine kanama gelişebilmektedir ve kanamanın
miktarına ve derecesine göre bebekte kalıcı nörolojik hasarlar görülebilir.
Bazen kanamalar o kadar ciddidir ki beyin dokusunun yaygın hasarına neden olup
bebeğin hayat boyu engelli kalmasına ya da yaşamını kaybetmesine neden
olabilmektedir. Prematür bebekler cilt altı yağ dokusunun yeterince
gelişmemesine bağlı olarak vücut ısılarını koruyamazlar bu yüzden bu bebekler
ısıtılmış küvözlerde takip edilirler. Bebek kilo aldıkça cilt altı dokudaki yağ
hücreleri artmaya başlar ve bu problemleri de zamanla azalır. Prematür bebeklerde bizleri korkutan bir
diğer sorun da bağırsak sisteminin tam olgunlaşmamasına bağlı gelişebilecek
bağırsak inflamasyonu (NEK) dur. Bağırsak yapıları tam olgunlaşmamış bir bebek
bundan dolayı çok düşük miktarlarda beslenmeye çalışılır. Fazla miktarda
beslenme bağırsaklarda hasara neden olup bağırsak hücrelerinin ölümüne neden
olur. Bir bebekte NEK ihtimali gebelik haftası ile ters orantılıdır. Yani bebek
ne kadar erken doğduysa NEK gelişme ihtimali o kadar yüksektir. Prematür
bebeklerde sinir sisteminin tam olgunlaşmamasından kaynaklı bir diğer
görülebilecek problem Apnedir. Apne, bebeğin bir süre solunum eylemini yapmama
durumuna denir. Normalde solunum yapmamızı sağlayan sinir sisteminde belli
merkezler bulunur ve solunum yapmak için gerekli uyarıları üretirler. Prematür
bir bebekte bu merkezler yeterince olgunlaşmadığı için solunum yapmak için
gerekli uyarılar yeterince üretilemez ve bebek belli bir süreyle solunum
yapamaz. Yoğun bakıma yatan bebeklerde belli ilaç ya da desteklerle solunum
merkezlerinin uyarılması sağlanır. Bebek büyüdükçe ve bu merkezler
olgunlaştıkça bu durum zamanla düzelir. Prematür bebekler elbette
enfeksiyonlara da diğer bebeklere nazaran daha hassastırlar. Birçok sistemin
daha olgunlaşmadan dünyaya gelen bu bebekler enfeksiyonlara oldukça açıktırlar.
Bu yüzden yoğun bakıma yatan birçok Prematür bebek antibiyotik almak zorunda
kalır.
Prematür bebek ne zaman taburcu edilir?
Prematür
bebekler dış dünyaya adapte olabilecek durumda ise artık taburculuk
düşünülebilir. Bunlardan bazıları ; Kendi solunumunu oda havasında yapabilecek,
beslenmesini ağızdan sağlayacak duruma gelene kadar yoğun bakım şartlarında
izlenir. Bunlar dışında enfeksiyon tedavileri tamamlanmış olmalıdır.
Prematür bebek taburcu olduktan sonra nelere
dikkat edilmeli?
ENFEKSİYON… Prematür bebekler
enfeksiyonlara daha hassas oldukları için evde hijyen şartlarına muntazam bir
şekilde dikkat etmek lazım. Zamanında doğan bir bebek doğuma 3 ay kala anneden
enfeksiyonlarla mücadelede ana rol oynayan antikorları aldığı için dış dünyaya
hazırlıklıdır. Prematür bebek ne kadar erken doğduysa o kadar daha hassastır.
Bu yüzden bebeğe dokunurken ellerin mutlaka yıkanmış olması, birçok kişi ile
teması önlenmelidir. Ciltleri çok hassas
olduğu için bezleri 3-4 saatte bir değiştirilmeli, pişik olmadıkça krem kullanılmamalıdır.
VÜCUT ISISI… Bu bebekler zamanında doğan
bebeklere nazaran ısı kontrolünü daha zor sağlarlar bu yüzden bulundukları oda
ısısı mutlaka ideal şartlarda olmalıdır. Oda sıcaklığı 24-25 derece arasında
olmaldır. Mümkünse odada termometre olmalı bebeğin vücut sıcaklığı da belli
aralıklarla ölçülmelidir. Prematür bebeğe haftada 2-3 kez uygun şampuan ve
losyonla ve su sıcaklığının 36-37 derece olacak şekilde duş aldırılmalı. Bu
bebekler ciltlerinin hassas olmasından dolayı sık duş aldırma ciltlerinde
kuruma ve pullanmaya neden olabilir.
GİYSİ…
Prematür bebeğin vücut ısısını koruyabilmesi için giysilerinin rahat , nefes
alan pamuklu giysiler olması önemlidir.
YATAK%UYKU… Prematür bebeklerde ‘Ani bebek
ölümü sendromu’ sık görüldüğü için uyuma pozisyonu ve yatak yapısı oldukça
önemlidir. Bebek sırt üstü pozisyonda olmalı, yastık kullanılmamalıdır. Bebeğin
yatağa gömülmemesi için yatak nefes alabilir orta sert- sert olacak şekilde
olmalıdır. Üstüne örtülecek battaniye/yorgan yapısının da delikli örgü şeklinde
olması boğulma riskini azaltacaktır. Bu bebeklerin iskelet sistemlerinin
kıkırdak yapıları uzun süre devam ettiği için bebekte kalıcı iskelet
anormalliklerini önlemek için pozisyonu 3-4 saatte bir değiştirilmelidir. Prematür
bebeklerin uyku düzeni diğer bebeklere göre daha farklıdır. Bu bebekler diğer
bebeklere göre daha uzun süre uyurlar. Ayrıca beslenme süresi artarsa
harcadıkları enerji ve efor arttığı için uyuma süreleri de uzar. Bu bebeklerin
büyüme ve gelişimleri için uyuma odalarının sessiz, karanlık olması oldukça
önemlidir çünkü büyüme hormonu sessiz ve karanlık ortamda salınır.
DİĞER… sorunlar içinde prematür
bebeklerde burun tıkanıklıkları için serum fizyolojik damla burun açmak için
kullanılabilir. Basınçlı burun pompaları bir süreye kadar bu bebekler için
uygun olmayabilir. Bu bebeklerde anne sütü ile beslenme mümkün olmazsa mama
kullanımına bağlı kabızlık problemleri sıkça görülür. Bu durumda bebeğe
kabızlığı azaltmaya yönelik mama içerikleri tercih edilmelidir. Bu bebekler
eğer iyi bir tempo ile beslenemezlerse sarılık problemleri de gelişebilir.
Ayrıca anne-bebek kan grubu uyumsuzlukları gibi nedenlerde sarılığa neden
olabilir. İlk 10-15 gün bu bebeklerde sarılık durumu yakından izlenmelidir
PREMATÜR BEBEKLERDE BESLENME
Prematür bebeklerin enerji gereksinimi
diğer bebeklere göre daha fazla olduğu için enerji gereksinimleri hesaplanmalı,
tartı kontrolleri düzenli olarak yapılmalıdır. Sadece anne sütü ile beslenen
bebekler yeterli tartı alımı alamıyor ise anne sütü zenginleştirici takviyelere
ihtiyaç duyabilmektedir. Bu bebeklerin emme kuveti az olabileceği için mutlaka
anne tarafından emme güçlendirilmesi için sık sık anneyi emmelidir. Bazı
uzmanlar emmeyi güçlendirmek için emzik de verilebileceğini söylemektedir ancak
sürekli ağzında emziğin durmasından ziyade bazen egzersiz niyetine emzik
kullandırılabilir. Emme sorunu çözülemeyen bebekler için anne sütü sağılmalı ,
muhafaza edilmeli ve başka yollarla bebeğe anne sütü verilmelidir. Hiçbir
şekilde anne sütünden istifade edemeyen bir bebeğe prematürlere özel mamalar
verilebilir. Bebek beslendikten sonra 15-20 dakika gazı çıkarıldıktan sonra
aspirasyon (soluk borusuna süt kaçması) riskini azaltmak için yan pozisyonda
uyutulmalıdır. Beslenme süresi 15-20 dakikayı geçmemelidir aksi halde bebekte
aşırı efora ve yorulmaya bağlı sonraki beslenmeler azalabilir.
Prematür bebeklerin diş çıkarmaları düzeltilmiş yaşa göre çıkması beklendiği için ek gıdaya da başlanma yaşı buna paralel olarak düzeltilmiş yaşa göre yapılmalıdır. Bunun net kararını verebilecek kişi bebeği doğduğu günden beri izleyen annedir. Bebeğin çiğneme, yutma fonksiyonlarının artık güçlendiğini fark eden bir anne düzeltilmiş ayın 5-6. Ayında bebeğe tadımlık ek gıdayı 3 gün kuralına göre başlayarak verebilir. Anne sütü tadsız olduğu için öncelikle Mevsim sebzeleri ve yoğurtla başlaması daha uygun olacaktır.
GELİŞİM
Prematür bebekler doğdukları haftaya,
doğdukları ve doğumdan sonraki yaşadıkları süreçlere göre belli bir gelişim
potansiyeline sahip olurlar. Prematür bir bebeğin kabaca gelişimi düzeltilmiş
yaşa göre değerlendirilir. Ancak bu bebeğin bakımı, doğduktan sonra yaşadığı
süreçlere göre bu biraz erkene de kayabilir daha da gecikebilir ve belki de
yaşıtlarını hiçbir zaman yakalamayabilir. Bu yüzden bu bebeklerin
gelişimlerinin yakından izlenmesi için sık hekim kontrolü oldukça önemlidir. Bu
bebekler gelişimleri açısından ayrıca düzenli olarak çocuk nörolojisi
tarafından görülmelidir. Kronolojik yaşı 4 ay, 34 hafta doğmuş bir çocuk 2
aylık bir bebek gibi değerlendirilmelidir. Düzeltilmiş yaşa göre motor ve
nörolojik gelişimleri geriden gelen bebekler ek olarak fizik tedavi desteği
alabilmektedir. Bu bebeklere verilen egzersizlerle diğer bebeklerle olan açık
olabildiğince kapatılmaya çalışılır.
Bakterilerin çoğu insan vücudunda hastalık yaparken probiyotik olarak bilinen bakteriler bağırsak sağlığını korumaya yardımcı olur. Yapılan çalışmalarda bağırsaklar insanın 2.beyni olarak kabul edilmektedir. Güçlü bir bağışıklık ve hastalıklardan korunmanın en iyi yolu sağlıklı beslenmekten geçiyor. Bu yüzden Probiyotik içeren gıdalara gün içinde mutlaka yer vermeliyiz.
PROBİYOTİKLERLE İLK TANIŞMA?
Normal yolla doğan bebekler anne doğum kanalından geçerken burdaki probiyotik bakteriler bebeğe geçerek onu ilk dakikalardan itibaren korumaya alır.
Rotavirüs, mide ve bağırsaklarda enfeksiyona neden olarak, kusma, ateş ve karın ağrısının eşlik ettiği şiddetli su, tuz ve mineral kaybıyla seyreden bir virustür. 5 yaşın altındaki çocuklarda mutlaka en az bir kere rotavirüs ishali görülmektedir ve maalesef dünyadaki bebek ölümlerinin 2.sebebi olup yılda 1 milyon civarı bebeğin hayatını kaybetmesine neden olmaktadır.
-Virüs aşırı bulaşıcıdır; dışkıyla, bulaştığı eşya-gereçlerle bebeğe geçip onu enfekte eder. Bebek bezini değiştirenler ellerini mutlaka yıkamalı, bezi değiştirdiği yeri deterjan-çamaşır suyuyla temizlemelidir. Atılacak bez bir torbaya konularak atılmalıdır.
ROTA İSHALİNDEN KORUNMA?
Yılda milyonlarca bebeğin ölümüne neden olan rota ishali için koruyucu tek önlem aşıdır! Aşı bebeği rota ishalinden korur, rotaya yakalansa da hafif geçirmesini sağlar. O yüzden aşı yaptırmak bebeğinizi ölümcül ishalden korumak için çok önemlidir.
ÜLKEMİZDE KAÇ TİP AŞI VAR?
-Henüz bakanlığın rutin aşı programına dahil edilmemiş Rota aşısı 2 dozlu ve 3 dozlu olmak üzere iki çeşittir. İki aşının da birbirine üstünlükleri arasında fark yoktur. Aile dilediği aşıyı seçebilir.
NE ZAMAN YAPILMALI?
Rota ishali ilk 2 aylık dönemde anne sütünün barsakları koruması nedeniyle pek görülmez. O yüzden aşının ilk dozunu 6-14.haftalar arasında mutlaka yaptırmak gerekiyor.
Aşıyı yaptırmak isteyen aileler EN GEÇ 15.HAFTAYA kadar ilk dozu yaptırmış olmalıdır. Sonrasında aşı yapılmaz!
2 doz aşı 6.aya kadar, 3doz aşı 8.aya kadar tüm dozlarının tamamlanması gerekmektedir.
2 doz ya da 3 doz yapılacak aşı dozları arasında en az 4 hafta olmalıdır.
Bebeklerde tuvalet eğitimi için ideal zaman 24-36.aylardadır.Çünkü bebeklerde mesane ve bağırsak kaslarının kontrolü bu zamanlarda başlar.Tuvalet eğitimine erken başlamak kontrol yeteneği olmayan çocuğa baskı kurarak ilerde ruhsal sorunlara neden olabilir.Çocukta eğitimin gecikmesi de benzer ruhsal sorunlara neden olabilir.
-Öncelikle aile bireylerinin çocuğun bu eğitim sürecine hazır olup olmadığını gözlemleyebilmesi gerekir. Çocuk yürüyebiliyorsa, basit emirleri yerine getiriyorsa, isteklerini ifade edebiliyorsa, kendi kendine basit giysileri çıkarabiliyorsa, gün içinde 2-3 saat kuru kalabiliyorsa, altını kirlettiğinde rahatsız olduğunu ifade edebiliyorsa çocuğunuz eğitime hazır demektir.
-Tuvalet eğitiminde anne-babanın rolü çok önemlidir. Bu süreç uzun ve bazen zorlaştırıcı olması anne-babada tahammülsüzlüğe neden olup sert tepkilere neden olmamalıdır. Sabırlı olmak önemlidir. Eğitim sürecinde altını kirletmesine kızılmamalı çocuk sürekli aile tarafından desteklenmelidir. Diğer yandan da çocuğa uyması halinde ödüller, hediyeler vermek yerine 'aferin' diyip desteklemek daha yerinde olacaktır.Çocuk tuvalete yetişmemiş olsa bile tuvalete gitmiş pantolonunu çıkarmış olması bile övgüyü hak eder.
-Çocuğunuzu motive edin.İç çamaşırlarını beraber seçin. Öncelikle lazımlıkla başlanabilir. Sonra merdiven konulmuş klozete geçebilir. Alışma sürecinde Tuvalete oturduğu zaman yanında durun, kağıt havlu ile altını önden arkadan silmesi gerektiğini ve bu esnada parmakların kirlenmemesi gerektiğini söyleyin. Sifonu kendisi çeksin, bir sonraki kişiye tuvaletin temiz bırakılması gerektiğini söyleyin.Eller en az 2 dk sıvı sabunla yıkanmalı kağıt havluyla kurulanmalı.Tuvaletini yaptıktan sonra 'ay ne pis,kötü koktu' vs gibi cümleler kurmayın.
-Bu süreçte uyumadan önce sulu gıdalar verilmemeli wc ye götürülüp oturtulmalı,uyuduktan 3-4 saat sonra uyandırılıp wc ye götürülmesi sağlanmalı.Yemeklerden sonra wc ye oturması sağlanmalı. Bunlar sürece katkı sağlayacak noktalardır. Eğitim sürecinde bez kullanılmamalı, kullanılması eğitimi uzatacaktır.
Corona virüs salgını bize hastalıklarla mücadelede nelerin çok önemli olduğunu bir kez daha göstermiş oldu. Virüslerin bize savaş açtığı Sonbahar-Kış ayına girerken dikkatli olmak çok önemli. Yazacağım öneriler viral enfeksiyonlara karşı yararlı olduğu bilimsel olarak ıspatlanmış önerilerdir.
EL YIKAMA&SOSYAL MESAFE&MASKE: Bunu artık bilmeyenimiz kalmadı diye düşünüyorum
YETERLİ UYKU : Yapılan araştırmalarda az uyuyan kişilerin daha fazla viral enfeksiyonlara yakalandığını gösteriyor. Düzenli ve yeterli uyuyun!
STRES : Stres, bağışıklık sistemi üzerine olumsuz etkileri nedeniyle viral enfeksiyon riskini arttırır, o yüzden Modumuzu hep yüksek tutalım.
ÇİNKO: Ülkemizin toprakları çinkodan fakir olduğu için çinko eksikliği çok sık görülmektedir. Günlük 15-30 mg çinko tüketimi virüs enfeksiyon riskini azaltıyor.
QUERCETİN : Antiviral etkinliği ıspatlanmış olan quercetin ; Yeşil yapraklı sebzeler, soğan, elma, çilek, domates, brokoli gibi sebzelerde bulunur.
C-VİTAMİNİ : Şaşırdık mı? Turunçgiller, kavun, kivi, yeşil yapraklı sebzeler, kırmızı lahana, kuşburnu ve birçok sebze ve meyvede bulunur. Günlük 500-1000 gram virüs enfeksiyonlarına etkilidir.
MELATONİN : Derin uykuda salınan bu hormon birçok hastalık ve kansere karşı koruyuculuğu vardır. 22.00-05.00 saatleri arası uyurken salgılanması yüksek seviyededir. Bu hormonun salgılanmasını arttıran gıdaların başında ; Kiraz, fındık, ceviz geliyor.
D-VİTAMİNİ : Kemik gelişimi ve bağışıklık sistemi üzerine birçok olumlu faydası olan D-vitamini özelikle güneşlenmeyle vücutta salgılanır. D-vitamini düzeyi düşük kişilerde birçok hastalık ve viral enfeksiyon riski artmıştır!
Özellikle 4-6.aylarda bebeklerin yürümesi desteklensin diye alınan yürüteçler kalça gelişimi tamamlanmamış bebeklerde aslında yürüme bozukluklarına, kalça eklemi problemlerine neden olabilir. Bunun yerine çocukların daha rahat hareket edebileceği şekilde aktiviteler yapması kas ve nörolojik gelişimleri için daha sağlıklıdır.
Sırt üstü , emekleme, yüz üstü pozisyonlarda bebeğin aktivite yapmasının desteklenmesi en doğal ve zararsız yoldur. Amerikan Pediatri Akedemisi kalça eklem problemlerinin, yürüme bozukluklarının ve yürümenin gecikmesinin sıklıkla yürüteç kullanan bebeklerde görüldüğünü söylüyor. Bu yüzden mümkün mertebe evde yürüteç kullanılmaması ANCAK illa kullanılacaksa da kalça gelişimini tamamlamış, 6-9 ay arası bebeklerde gün içinde maksimum GÜNLÜK 30 dk yı geçmeyecek şekilde kullanılmasına müsade edilebilir...Yine de en iyisi yürüteçin kullanılmaması.
UZUN SÜRELİ KULLANILAN YÜRÜTECİN ZARARLARI?
-Hareket deneyimlerinde belli oranlarda azalma (destekli-desteksiz oturma ve yürümede gecikme)
-Yürümeye başlamayan bebeklerde görülen tekrarlayan hareketleri yapma da zorlanma (emeklemede zorlanma, dönememe)
Bebek ve çocuk hastalıkları ile ilgili tüm konuları websitemizden ve instagram sayfasından anlık olarak takip edebilir, sorularınızı instagramdaki soru postlarına yazabilirsiniz